Menu
5 Şubat 2018

Alışmanın, kabullenmenin, unutmanın ve hiç sormamanın ''kanlı'' coğrafyasında...

Sevinç Erbulak

 

Hani size baba gibi bir oyun izledim demiştim ya, şimdi onu yazacağım işte.

Stefan Tsanev'in yazdığı ''Kanlı Komedya'' (caligula) Baba Sahne'de prömiyer yaptı geçenlerde... Bulgarcadan çevirisi Hüseyin Mevsim'e ait olan metni, birlikte çalışmaktan büyük keyif aldığım Ragıp Yavuz yönetti.

Titizliğini çok iyi bildiğimden oyunun metnini istedim Ragıp'tan. Onun tarafından redakte edilmiş metnin ilk cümlelerini paylaşıyorum şimdi sizinle.

''Bu tekst, yazar Stefan Tsanev ve çevirmen Hüseyin Mevsim'in izni ile yönetmen Ragıp Yavuz tarafından ''redakte'' edilmiş, sahne bölümlemeleri, karakter yapıları ve yazarın parantez içi önermeleri yeniden düzenlenerek yazılmıştır. Yönetmenin bilgisi ve izni dışında herhangi bir kişi veya kurumla paylaşılması söz konusu değildir''.

 

Kızım Kavin'le ilk defa sahneye çıktığım oyunum ''Tekrar Çal Sam''in de yönetmeni olan Ragıp Yavuz, çalışırken, birlikte yaratma tarzına çok aşina olduğum bir yönetmen. Oyunu izlerken, meslektaşlarımın prova süreci de gözlerimin önüne geldi hani. Mesleğimizin olmazsa olmazlarından ''ödevine iyi çalışmak'' denen tarif edilemeyecek ve öğretilemeyecek olan şey tam karşılığını buluyor Ragıp Yavuz'un rejisinde..

Metin inanılmaz tanıdık, her gün duyduklarımızla, davrandıklarımızla dopdolu. Ya da davranmadıklarımız, sustuklarımız, konuşmadıklarımızla...Bundan sebep ilk anda seyircisini kuşatan ve bitene dek rahat bırakmayan bir oyun ''Kanlı Komedya''. İnsanın bu denli pısırık, bu denli korkak, aciz ve bencil olduğunu yüzüne vuran bir oyun. Kaldıysa hala bir yüzümüz bunca suskudan sonra.

Kalıp kalmadığına oyuna gidip siz karar verin.

Perde açılır açılmaz şöyle çığırıyor Caligula:

''- Salaklar! Embesiller ! Angutlar ! Dingiller ! Yüce İmparatorluğumuzun yüz karaları! Alçaklar, gavatlar, riyakarlar, dalkavuklar, yalakalar, sürüngenler, kurtçuklar, hayır sürüngenden sonra sıçanlar, sümüklüböcekler geliyor, kurtçuklar en sonunda !

Başkaldırmaya cesaret bile edemiyorsunuz! Küfretmeye bile cesaretiniz yok! Puştlar! Dür... Dür... nasıldı bu kelime?

- Dürzüler efendim.

- Nereden buldun bunu? Latince değil bu.

- Türklerden aldım efendim.
 

- Hayvanlar! İt oğlu itler! Mallar! Roma'nın özgür vatandaşları değil, itaatkar malları!

- Yapma Gaius, ahaliye hakaret etme belki bir gün lazım olabilir.''

 

Zorbalığın artık hiç kimsenin dikkatini çekmediği bir dönem. Zorbalığa alışılmış. Hiç kimse artık cumhuriyeti, Avrupa'nın kalbinde tam beş asır filizlenen, dünyanın en demokratik, en adaletli, en gelişmiş cumhuriyetini hatırlamıyor.

Oturduğumuz koltuklarda rahat bir seyirlik vaad etmiyor bu oyun, bizi sürekli düşündürüyor, şaşırtıyor ve ahmaklığımızı sorgulatıyor; bin yıllık ahmaklıklarımızı hem de...

Roma cumhuriyetini hatırlayanlar çoktan toprak olmuş, sonradan doğanlar cumhuriyetin, demokrasi denilen şu şeyin ne olduğunu bilmiyorlar. Çünkü bütün tarihler çarpıtıldı. Bütün kitaplar sansürlendi, demokrasi ve cumhuriyet kelimelerinin üstü çizildi, silindi; bu iki kelime artık dilimizde yer almıyor. Halk, zorbalıktan başka bir şey bilmiyor, zorbalıkla emzirildiğinden; zorbalığa anası gibi alışmış ve o yüzden bütün bunları çekiyor, hayır, hayır; çekmiyor, normal hayatını yaşıyor, bunu normal kabul ediyor, hatta hoşuna gidiyor çünkü başka bir hayat bilmiyor... Şimdi aniden cumhuriyeti, demokrasiyi ilan etsen, ''Halk, sana özgürlüğünü veriyorum!'' desen, birden afallayacak.
 

Evet afallamak çok yerinde bir kelime, Baba Sahne'nin ''Kanlı Komedya''sı seyirciyi afallatıyor.

Özgürlük sevdasının zorbalığa karşı duyulan nefretten doğduğunu hatırlıyoruz, bu unuttuğumuz çok önemli şeylerden sadece bir tanesi. Zorbalık ne denli acımasız olursa, özgürlük sevdasının da o denli güçlü olacağını hatırlıyoruz.

Alışmanın ne denli kalp kurutan bir şey olduğunu hatırlıyoruz, kaldıysa hala bir kalbimiz...
 

''-Alışılıyor Gaius.

-Cinayetlere de mi alışılıyor ?

-En kolay onlara alışılıyor. Cinayet sadece kurbanı ilgilendirir, o da hıncını alamaz; çünkü cansızdır. Burada başka bir şey lazım Sevgili Gaius, herkese dokunacak bir şey; herkesin kalbini buracak, herkesi sarsacak, uyandıracak, kızdıracak, çıldırtacak...''

 

Ahmet Saraçoğlu, Levend Öktem, Ecem Üstündağ ve Pınar Çoşkun bir saat on beş dakika boyunca bizi alışmanın, kabullenmenin, unutmanın ve hiç sormamanın ''kanlı'' coğrafyasında rahat bırakmıyor. Çok güzel oyuncuların bir araya geldiği tam bir ekip çalışması seyrettiriyorlar bize.
 

Zorbalığa anası gibi alışan Roma halkından kimse, sonraki 1412 yıl boyunca, yani Roma İmparatorluğunun son gününe kadar; cumhuriyeti ve demokrasiyi geri getirmeye çalışmamış.

Halka 'zarifçe' seslenen, halkına değişik, çeşitli ve türlü sıfatlar arayarak bağıran Caligula, oyun sonunda da bize, izleyenlere yine aynı şekilde sesleniyor. Belki hala duymamışızdır diye!

Umarım koyun olmadığımızı anlarız bir gün.

Çünkü halklar, çobanları olmadan yolunu bulamayan koyun sürüleri olduğu müddetçe, çoban onları otlasın, yününü kırksın, sütünü sağsın, sonra da bıçağı boğazına sürtsün isteyecek. Çoğu zaman bıçağın boğazına dayandığını bile anlayamayacak. Ne fena!

Caligula gerçekten haklı mı yoksa? Halka cumhuriyeti ve demokrasiyi sevdirmenin tek yolu, hükümdar olanı bir canavara dönüştürerek, herkesi zorbalıktan nefret ettirmek mi bunun yolu?
 

Sokrates imdada yetişiyor yetişmesine ama duyan var mı acaba onu? Şöyle buyurmuş bakın:
 

''Altın yenmez ve bu nedenle en gereksiz ve aynı zamanda en zararlı şeydir çünkü altın biriktirmenin ağır yüküyle meşgul olan insan, ruhuna ayıracak zaman bulamaz. Oysa insan hayatının anlamı, manevi gelişmedir.''


Şu halk denen şey niye demokrasiyi istemiyor sevgili Akademi'liler? Niye özgür olmaktan bu kadar korkuyor dersiniz?

Çünkü aptallaşmış, çünkü özgür olunca, düşünmesi gerek.


Baba Sahne'nin ''Kanlı Komedya'sına en çok da bunun için gidin olur mu?

Düşünmek için. Etrafınızdaki altın biriktirmenin ağırlığı altında ezilen herkese de tavsiye edin. Belki Sokrates'i duymuyorlar ama sizi duyabilirler kim bilir

İyi seyirler.

Yaratıcı takımda adını yazmadıklarımı da yazımın sonuna bırakıyorum.

Buyrun,

ışık tasarım Yüksel Aymaz

sahne ve kostüm tasarım Barış Dinçel

müzik Can Şengün

koreografi Yasemin Gezgin

görsel efekt tasarım Berkay Yiğitaslan

yönetmen yardımcıları İdil Trabzonlu Ali Osman Böcekçioğlu Nesrin Kahveci

(İnsan, öğrencilerinin adını böyle bir oyunun yönetmen yardımcılığında görünce de bir tuhaf, bir hoş oluyor)
 

Yolun açık, yolculuğun uzun olsun ''Kanlı Komedya''.


Görüşmek üzere, Sevinç.

 

 

 


Herkes bilsin