Menu
5 Ocak 2017

Bir Paltonun Tanıştırdıkları

Cansu Fırıncı

 

Bir tiyatrocu olarak, benimle yaşıt ya da benden genç bir tiyatrocudan ne zaman iyi bir oyun seyretsem hep Dostoyevski’nin Gogol için söylediği söz gelir aklıma. “Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık.” Şükrü Veysel Alankaya ile Gogol tanıştırdı beni. Akdeniz Üniversitesi Antalya Devlet Konservatuvarı Sahne Sanatları mezunu, 28 yaşında. Şimdilerde yine tiyatro üzerine yüksek lisans yapıyor. Oyun İşleri isminde bir tiyatrosu var. Baktım Caddebostan Kültür Merkezi’nde Palto oynuyor, havalar da soğuk, malum, kalktım gittim. İçim ısındı.

Gogol’un nefis hikayelerinden biri, Bir Delinin Hatıra Defteri’nden sonra en ünlüsü. Küçük, sıradan, yoksul bir memur olan Akaki Akakiyeviç’in Rusya’nın meşhur soğuğundan kendini artık koruyamayan paltosunun yerine yeni bir palto diktirmesinin hikayesi. Dişinden tırnağından artırdıklarıyla paltosunu diktirmesi ve diktirir diktirmez de kaybetmesinin.

Sahnede bir çalışma masası, masanın üzerinde hokka, divit ve kağıtlar, masanın hemen yanında içi boş bir ayna çerçevesi. Bu çerçeve başka mekanlara geçiş amacıyla bir kapı gibi de kullanılıyor.

Şükrü Veysel Alankaya anlatıcı olarak hikayenin içine aldıktan sonra bizi, yeri ve sırası geldikçe büyük bir maharetle Akaki Akakiyeviç ile karşısına çıkan diğer tipleri bedeni, jesti, mimiğini tamamıyla birbirinden ayırarak gözümüzün önünde canlandırıyor. Akaki Akakiyeviç’ten karşısındaki Terzi Petroviç’e geçerken repliklerine yedirerek vücudunu Petroviç’e dönüştürüyor ve aynı hızla yeniden Akakiyeviç’e geçiyor. Böylelikle rolden role geçiş için vücuduna verdiği biçimi kullanmakla birlikte tiplemelerini yalnızca form olarak da ele almıyor. İçten dışa yarattığı forma ruh üfleyerek tiplemelerini ete kemiğe büründürüp onlara birer karakter derinliği kazandırıyor.

Mekanları birbirinden ayırmak için dekora yaslanmaktan ziyade, anlatısı ve kişileri canlandırmadaki samimiyetiyle yarattığı atmosfere yaslanıyor. Ufak tefek aksesuarlar ve küçük dekor değişimleri yardımcı birer unsur olara göze batmıyor bu sayede.

Sahneden esen samimiyet sayesinde sıcak koltuklarımızda oyunu izlerken, esen dondurucu soğuğun Akakiyeviç’in incecik paltosundan geçerek yarattığı ürpertiyi iliklerimizde hissediyoruz.

Tek isteği kendisini soğuktan koruyacak palto olan memurun hikayesi, geçmiş zamanda, başka bir ülkede geçiyor gibi gelmiyor bize. Tam da şu anda (da) yaşandığına emin izliyoruz. Bu da oyunu başarılı ve doğru kılıyor.

Palto’dan sonra Alankaya’nın Nâzım Hikmet’in Taranta Babusu’ndan oyunlaştırıp yönettiği bir diğer oyununa gittim. Palto hakkında yanılmadığıma emin oldum. Taranta Babu son derece yaratıcı bir reji ve üç oyuncuyla aktarılmış sahneye. İki oyunu da mutlaka izleyin derim. Taranta Babu üzerine de yakında ayrıca yazacağım.

 

 

 

 

 

 


Herkes bilsin