AKM’nin celladı kim?
Bu kente bilerek ve isteyerek çok sert bir şekilde kıyanlar elbette ilk hedef olarak cumhuriyeti ve laikliği, şehri oluşturan belleği ortadan kaldırmak istiyorlar.
AYKIRI AKADEMİ - Enver Aysever
İstanbul çok uzun zamandır ‘Siyasal İslamcılar’ın elinde hırpalanırken, bunun akşamdan sabaha olmadığını bilenler açısından durum ayrı bir acı haline geldi.
İstanbul bundan 25 sene önce Siyasal İslamcıların eline geçtiğinde, neresinden bakarsak bakalım, bir Beyoğlu vardı. Bu Beyoğlu’nda da iyi ya da kötü, az ya da çok bir düşünce hayatı, bir sanat hayatı, bir kültür hayatı akmaktaydı. Mesela Tünel’den Taksime doğru çıkarken Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, Dostlar Tiyatrosu, Karaca Tiyatro...biraz yukarı geldiğiniz zaman Küçük Sahne, Ses Tiyatrosu, derken Taksim Sahnesi ve AKM’ye ulaşırdınız. Elbette istenen oranda değildi bu sanat kurumlarının varlığı, ama yine de orada entelektüel hayatın aktığı, insanların tiyatroya baleye gidebildiği, yüz yüze olduğu ve “cumhuriyetin laik bir memleketin varlığını hissettiği”, alanlardan, caddeden, sokaktan ne derseniz deyin bir Beyoğlu’ndan, bir İstiklal Caddesi’nden söz etmek mümkündü.
Siyasal İslamcılar İstanbul’u ele geçirdikten sonra bir bir bu kurumları ortadan kaldırdılar. Acaba Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde herhangi bir şey izlemiş olan bir kimse bugün orada ne olduğunu biliyor mu? Ya da Dostlar Tiyatrosu ortadan kalktıktan sonra, ardından Karaca Tiyatrosu’nun çökmesiyle birlikte acaba Beyoğlu’ndan şöyle aşağıya doğru gittiğinizde Tünel’e doğru, gidebileceğiniz bir tiyatro kaldı mı? Kendi çabasıyla bu bayağılığa direnen küçük mekanlara sıkıştırılan, Kumbaracı gibi tiyatroları saymazsak, kalmadı! Yetmiyormuş gibi Beyoğlu’nun göbeğine şu anda futbolun başında olan tüpçünün, alışveriş merkezi kuruldu.
Neyse lafı dolandırmayalım. Gezi , aslında tüm bunlara bir isyandı. Gezi’deki çocukların Turgut Uyar’dan, Edip Cansever’den alıntılar yaparak yüksek sesle şairlerden, şiirden, edebiyattan müzikten söz etmeleri rastlantı değildi. Elbette bir ağaç değildi söz konusu olan. Bir yanda AKM’nin temsil ettiği değerler de vardı.
AKM çürümeye bırakılırken, dönemin kültür bakanı Ertuğrul Günay (ki kendisi geçmişte sosyal demokrat liderliğine soyunmuş bir politikacıydı) herkesi hizaya getirmeye çalışan açıklamalar yapmakla meşguldü. Peki gerçek neydi? AKM; cumhuriyetin, cumhuriyet değerlerinin temsil edildiği bir binaydı. Onun üzerine asılan pankartlarla birlikte, AKM aslında cumhuriyetin gelmesi gereken yeri, yani halkın cumhuriyeti olma niteliğini tam da Gezi Parkı Direnişi’nde sağladı. O yüzden, AKM’nin ortadan kaldırılmak istenmesi bir rastlantı değildir. Bir yandan cumhuriyeti ortadan kaldırmak, öte yandan da Gezi Direnişi’nin izlerinin silinmek istenmesidir. O halde Ertuğrul Günay’a sormak gerekir. Mesela, “dün neyi savunuyordun da bugün neye muhalifsin?”
Yetmez...
Biraz içeriye gittiğinizde Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ni görürdünüz. Görürdünüz diyoruz, şimdi orada adı Muhsin Ertuğrul olan, ama sahne olma kimliğini yitirmiş bir yer var. İkinci cellat kimdir diye sorduğunuzda Muhsin Ertuğrul durağında uzunca bir süre durmamız gerekir. İstanbul’un belki de tek müstakil tiyatrosu olan Muhsin Ertuğrul Sahnesi tiyatrocuların da maalesef onayı alınarak yıkıldı. Şimdi bir sahne söz konusu ama, o Muhsin Ertuğrul’un Darülbedayi’nin sahnesi mi, tartışılır. Orayı bilenler için Açıkhava Tiyatrosu’nun düştüğü durum ayrı bir hal. Biraz daha ileri gittiğinizde, eskiden Kenter Tiyatrosu vardı, artık yok. Konak Sineması vardı, yok. Daha da ileri gidebilirsiniz, Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Sahnesi yok.
Bu kente bilerek ve isteyerek çok sert bir şekilde kıyanlar elbette ilk hedef olarak cumhuriyeti ve laikliği, şehri oluşturan belleği ortadan kaldırmak istiyorlar. Şöyle bir düşünelim, İstanbul’un celladı ‘Siyasal İslamcılar’ mıdır, yoksa ‘Siyasal İslamcılar’ı demokrat diye bize sunan ve el uzatan , onların yanında yer alan, ‘kandırılmış’ kimseler midir? Bu soru bugünlerde tekrar sorulmalı.