Menu
23 Mayıs 2017

Kalemini Kalbine Takıp Yazmak...

Sevinç Erbulak

Onun, hem karanlığı hem aydınlığı, hem umudu hem de umutsuzluğu, üstelik de aynı anda bu kadar içten tarif edebilmesindeki büyü, ruhundaki samimiyette.

Sonra kitabın ileriki sayfalarından birinde aynı satırları görünce hiç şaşırmadım. Gülriz hoca kalemini kalbine takmış da yazmış demiştim içimden, bir baktım aynı şeyi o, kendine yazmış zaten.

 

Benim için o heyecanlı haftaya geldik işte. Gülriz Sururi'nin "Zefiros" unu anlatacağım size. Onun yazdıklarından bende kalanlar...Hocamın ilk iki anı kitabını da aldım hemen. İnsafsız bir torundan evvel, taşınmaların serin rüzgarlarında yitmiş olmalı ilk kitabı, öne döne okunası anıları bu müthiş öğretmenin...

Anı yazmanın çok zor bir şey olduğunu düşünüyorum. Okumayı çok sevdiğim bir tür olmasına rağmen, kendine torpil geçmeden hayatını kaleme alabilen, olayların; anıların akıntısını kendi hatırladığı veya istediği gibi değiştirmeyen birileri var mıdır bilmiyorum. Daha doğrusu bugüne kadar bilmiyordum. Aynı anıyı farklı hatırlayabilir o anının kutusundaki insanlar.

İnsan, tabiatı gereği; biraz bencil, biraz kendine hayran olduğundan...

"Yeter ki sonu iyi bitsin" dediğinden, hiç olmazsa yazıldığında...

Gülriz hocamın son anı kitabı "Zefiros", bütün bu kalıpların, alıştığımız anı üslubunun ve kendine torpil geçen yazarların çok ötesinde bir kitap. Bir tarihin kitabı. Hem kişisel bir tarihin, hem de şahane bir tiyatro tarihinin...İçinde Gülriz hoca ve ona ait anılardan oluşan bir uzun şiir bu kitap. En azından bana böyle geliyor. Sayesinde hiç tanımadığım o kadar çok insanla tanıştım ki anlatamam.

Gülriz hoca, bize sadece anı kutusunun kapağını aralamakla kalmıyor aynı zamanda evinin kapısını ağzına kadar açıyor. İçerideki, tarifi mümkün olmayan aşkın, zaman zaman hayalkırıklıklarının, şaşkınlıklarının, beklentilerinin ve umutlarının da kapısını. İçimdeki yüzlerce duygudan en belirgini umut oldu kitabın son sayfasını kapatırken, yatağımda. Evet ben "Zefiros" u hep geceleri okudum. Gecelerimin sessiz, arada bir radyatörden gelen sabah oluyor biz de ısınıyoruz seslerinin ritmiyle... Takır tıkır. Bir iki öğlen vakti, vapur sefası yaparken de okudum ama en çok gecelerin içinde. Her gece yeniden sahneye çıktı Gülriz Sururi, bir kez daha, sadece benim için. Ben de her gece alkışladım onu ellerim patlayana dek.

Onun, hem karanlığı hem aydınlığı, hem umudu hem de umutsuzluğu, üstelik de aynı anda bu kadar içten tarif edebilmesindeki büyü, ruhundaki samimiyette.

Sonra kitabın ileriki sayfalarından birinde aynı satırları görünce hiç şaşırmadım. Gülriz hoca kalemini kalbine takmış da yazmış demiştim içimden, bir baktım aynı şeyi o, kendine yazmış zaten.

Sadece başarılar, ödüller, mutluluklar, kahkahalar, şölenler, davetler, kutlamalarla değil; bazı hayallerin nasıl kırıldıklarının da resmini çizmiş bize Gülriz Sururi kitabında.

Zordur, insanın kendine torpil geçmemesi dedim ya ! Gülriz hoca, eğer kendine bir şey "geçmişse", olsa olsa kendiyle dalga geçmek diyebiliriz buna. Burnu düşse yerden almayacaklara veya kendinden bile köşe bucak kaçanlara daha da ısrarla tavsiye ederim, okuyun "Zefiros" u. Belki bulursunuz gerçek kendinizi...

Kendinizi kimseden dinlemeye ihtiyacınız yok, içini açıp bakabileceğiniz bir yüreğiniz varsa; içinizdeki tüm dehlizlerde, zaman zaman zifiri karanlıkta dolaşacak cesaretiniz varsa; Gülriz hocanın kitabı sizi hem gülümsetecek hem de hüzünlendirecek.

Zaten hayat bu ikisinden başka ne ki?

Alıntı yapmak çok zor olsa da, dayanamadığımdan bir kaç satır daha size, şöyle :

"Yıllar süratle iyi ve kötü anılar biriktirerek geçti. Ben değiştim, geliştim, ülkem değişti, geliştiği ise nereden bakıldığına bağlıdır. Bugün ben o gençliğimde beğenmediğim demokrasiye çoktan razı iken Atatürk Cumhuriyetinin bize tanıdığı hakları yeniden, yeniden kazanmak için mücadele vereceğimizi, nereden bilebilirdim ?"

" Olsun ! Ben her şeye rağmen hayati son gününe kadar delikanlı olarak yaşamaya kararlıyım."

"İyi ki de hayat sürprizlerle dolu. Her şeyi unutmadan yazmam gerek. O an yazmazsam yok işte, yok. Yazmadıkça türlü anlamlar yüklediğim cümleler yok işte. İşin fenası gece tam uykuya dalacağım sırada ziyarete geliyor o parlak anlatımlar."

Eli ile kalbi arasında bir bağ olduğuna inanan değerli Gülriz Sururi, büyük öğretmen; anılarınızda kaybolmanın sevinciyle anlatmaya çalıştım sizi, varlığınız bana umut oluyor...Minnettarım size.

 

Bu satırları "Güneşin Sofrasında" oyunundan gelir gelmez yazdım. Bu gece böyle şahane bir gece. Dostlar Tiyatrosu, bu sezon boyunca cuma ve cumartesi geceleri Kenter Tiyatrosunda oynuyor. Kenter Tiyatrosu'nu yeniden eski günlerindeki gibi görmek beni çok mutlu etti. Duvarlar nihayet boyanmış, kapının önü tıpkı eskisi gibi kalabalık; kestaneci bile nerede duracağını anlamış. İçim coştu. Oyun öncesi bu yaşadıklarıma da, oyun sırasında hissettiklerime de.

Büyük bir ciddiyetle yaşayanlar için oynanan bir oyun "Güneşin Sofrasında".

Genco, her yeni oyunda daha genç ve ustaların ötesi bir usta. Onunla bir gün sahneye çıkabilecek miyim acaba ? Bir köşesinde dursam sahnenin, bu gece aşağıdan baktığım gibi yanından baksam ona ?

Brecht ve Nazım aynı sofrada. Umut ve inanç aynı sofrada. Bu dünya soğumadan dünyanın iyileşebilme ümidi ise seyircilerde. Dakikalarca alkışladık durduk ikisini de...

Her cuma cumartesi onları izlemek ve eve bu gece döndüğüm gibi dönmek istiyorum. Umudu hissetmek istiyorum artık içimde. Sabah kalktığımda kaybolmayacak olan umudu...

Bazı insanlar tarif edilemez, kendi gözlerinizle görmeniz için "Güneşin Sofrasında" hepinize, bugünleri atlatabilmek için büyük bir tavsiye.

Köpekbalıkları insan olsaydı ne olurdu hiç düşündünüz mü?

Bence bir düşünün. Sonra da gidin, Genco ve Tülay size ne olurdu onu anlatsın.

Sonra o tangoda gözlerinizi kapayın ve dileyin, içtenlikle dileyin; dünyaya barış gelsin artık diye...

Tülay, "Utanın, hiç olmazsa" dediğinde de beni hatırlayın mümkünse...

Bu haftamı kurtardım bence. Kitaptan ve oyundan yana böyle...Böyle şahane.

Filmmi? Eskilere gitmeyi seviyorum diye, haftamın filmi; "Hugo". Lütfen izlemedim ne o ? nasıl bir film deme ;)

Hugo (2011), Yönetmen: Martin Scorsese, Öykü: Brian Selznick

Hugo, hala bir kalbi olanlar için çekilmiş bir film. Sadece kan pompalamaya değil, heyecanlanmaya, endişelenmeye, üzülmeye ve sevinmeye yarayan bir kalbi olan herkese...

Dünyadaki tüm kalpsizlere, ruhsuzlara sevgiyle...

Her şey yoluna girecek, sevebilme kabiliyetimiz her şeyi halledecek. Evet evet şu sıralar, bazı şeyleri sevebilmek, cidden büyük bir kabiliyet.

Sağlıkla, sanatla, sakin kalın, mümkünse.

 

 

 

 

 

 

 


Herkes bilsin