Menu
26 Mayıs 2017

Manchester by the Sea: Hayat Bazen Devam Etmez

Tuğçe Madayanti Dizici

Atmosfer, karakter, oyunculuk ve diyalogların gücü ile ilgili olan film kalpte asla iyileşmeyecek bir deliğin derinlerine inerek etkin bir deneyim yaşamak isteyenlere göre.-Puan: 70

 

Toplam altı dalda Oscar adaylığı bulunan Manchester by the Sea aynı zamanda senenin en duygusal ve acı yüklü filmlerinden biri. İnsan olanın kayıtsız kalamayacağı bir dramı ele alan filmin en büyük gücü oyunculukları, en başarılı yönü ise senaryosu.

 

Acının Saf Hali

Matem, yas, keder çoğu zaman birbirlerine karıştırılan terimler olsa da hepsinin ortak öznesi aynıdır; acı. Çocuk kaybetme bir ailenin yaşayabileceği en yıkıcı deneyimlerindendir. Bu acı hiçbir zaman geçmez ve çok büyük bir parçanız bu acı kayıp ile sonsuza kadar yiter. Manchester by The Sea filminin bu ana teması için araştırma yaparken bu acıyı deneyimleyen, yaşadıklarını paylaşan ebeveynlerin hikayelerini günlerce okudum ve insanların inançlarına, kültürlerine, aile geçmişlerine göre nasıl farklı yas tuttuklarını gördüm. Bu kadar çok deneyimlenen veya deneyimlenmemiş olsa bile insanın en büyük korkularından olan çocuk kaybetme konusunun sinemada ele alınması hem konunun bir orijinalliği olmaması hem de ajitasyona kaçma ihtimalinin çok yüksek olması dolayısıyla beyazperde için zor koşullar yaratmakta. Manchester by the Sea filminin güzelliği zaten tam da bu noktalarda kendini gösteriyor. Film zor yolu tercih ederek zarafeti, dürüstlüğü, basitliği hiç elden bırakmıyor.

 

Yalın Dil, Büyük Dram

Hikaye kendini birden ele vermeyen yapısı ile değerli bir meyve soyar gibi kendisini yavaşça çekirdeğine ulaşıyor. Buna, bir apartmanda kapıcılık yapan Lee’yi monoton ve amaçsız bir hayatın içinde göstererek işe başlıyor. Ardından bir telefon haberi ile Manchester şehri ve Lee arasında gizemli bir bağ kuruyor. Senaryonun Lee karakterini yavaş yavaş bizle paylaşmaya başlaması ile paralel olarak film hikayesinin de katmanlarını genişletiyor. Filmin ilerleyen yerlerinde hem Lee’ye hem de hikayeye tam anlamıyla sahip olduğunuz anda ise size son derece güçlü yüzleşmeler ve içinizi acıtan diyalogların geçtiği karşılaşmalar yaşatıyor. Düz bir anlatımla sıradanlaşabilecek bir hikayeyi özel anlatım yolları, kurgu tercihleri ile çok büyük bir drama dönüştüren film yalın dilini ise hiç terk etmiyor.

 

Zor Sahneler, Harika Oyunculuklar

Filmin içinde bir oyuncu için oynaması o kadar zor sahneler var ki düşününce Casey Affleck ve Michelle Williams dışında hiç kimseyi o sahnelerde hayal bile edemiyorum. Tutan kimyaları ile hikayeyi bu kadar sahiplenen bir ikiliye bu sene başka hiçbir filmde şahit olmadım. Filmde seneler sonra karşılaştıkları sahne o kadar duygu yüklü o kadar hayatın tam içinden ki gerçekten insanın içini acıtıyor. Yaşadıkları korkunç bir trajedi sonrası atlatılması imkansız olan zifiri karanlık kütlesel bir şekilde aralarında duruyor ve bu izleyiciyi bile çaresiz hissettirmeyi başarıyor. İkilinin kalplerinde oluşan deliğin hiçbir zaman kapanamayacağını biliyorsunuz ve sonsuza kadar sürecek bu matemleri beyazperdeyi bile aşmayı başarıyor.

 

Acıyı Çevre ile Verebilmek

Film gücü nereden alıyor derseniz, trajediyi çevre ile birleştirebilmesinden alıyor, derim. Trajedinin yaşandığı Manchester’ı da içindeki tüm birey ve çevre unsurlarıyla bu acıya şahit hatta ortak kılıyor. Yönetmen ve senarist Kenneth Lonergan’ın bu kapsama alanı geniş bakış açısı sayesinde acının filmin her sahnesine işlediğini görüyorsunuz. Sanki Lee’nin gittiği bardaki bar taburesinden marketteki insana kadar herkes ve her şey bu trajedinin birer şahidi. Bu yüzden bu duygu seyirciye ulaşırken hiç zorlanmıyor. Ama sanmayın ki film baştan sona sadece bu kederi size gösteriyor. Böyle bir hikayede imkansız gibi gözükse de yönetmen filme tatlılık, espri ve enerji katmayı başarmış. Casey Affleck’in filmin ilk anından son anına kadar bir milim bile aksamayan Lee karakteri ile Michelle Williams’ın içinize işleyen göz yaşları bu iki oyuncuyu Oscar’da podyuma taşıyabilecek güçte. Senenin kuşkusuz en iyilerinden olan Manchester by the Sea atmosfer, karakter, oyunculuk ve diyalogların gücü ile ilgili bir film. Kalpte asla iyileşmeyecek bir deliğin derinlerine inerek etkin bir deneyim yaşamak isteyenlere göre bir film. Hep diyorum hayat bazen devam etmez.

 


Herkes bilsin