Menu

İyi ki doğdun Vincent

Sevinç Erbulak
fotoğraf: Kiyoshi Ota/Getty Images


Merhaba Akademi'liler,

Siz her pazartesi benim yazıları okudunuz ama ben aslında size epeydir yazmıyordum... Şöyle, çalışkan tarafım yazıları aylık olarak teslim etmişti sevgili, çok sevgili Handan Aysever'e... Günler kuş olup uçmuş ve benim yeniden yazma zamanım gelmiş bile... Zamanı hem çok seviyorum hem de korkuyorum ondan hani :)

Ben, biraz da kendime kalmak, kitabımı bitirmek, onun üzerinden geçmek için böyle çalışkanlık etmiştim ama gel gör ki hala son noktayı koyabilmiş değilim. Olmuyor galiba öyle bir son nokta, insan hep eksik hissediyor yazınca. Bir yanıyla rahatlama bir yanıyla eksiklik...Yazmayı, hayal kurmayı, yazıklarımı silmeyi biraz da bu yüzden seviyorum. Eksiklikleri görme becerisi gelişiyor insanın. Ama burada da bir çelişki var elbette, beceri geliştikçe daha çok eksik göze çarpıyor...

Sizden yazmak anlamında ayrı kaldığım bu dört hafta boyunca, oyunlara gittim, birikmiş kitaplarımın bazılarını okuyabildim, uyudum, uyuyamadım, geceledim, sabahladım ve geçti günler...

Aşk mevsimi geldi çattı.

Şu anda size güneşli bir akşamüzeri, mutfağın penceresinden ağaçlara bakarak yazıyorum bu satırları...

Bugün Vincent Van Gogh'un doğumgünü.

Dünya onsuz çok kaba.

Umarım görmüyordur bir yerden dünyadaki eksikleri. Doldurulamayacak olan dev boşlukları ve insanın insana ettiğini. Umarım hiçbir yerinden görünmüyordur gökyüzünden dünya.

Onun sarı başaklı tablolarına, patates toplayan kadınlarına veya yıldızlı gecelerine bakarken tıpkı onun gibi düşünüyorum şimdi...

 

''Sıkıntıdan öleceğime tutkudan ölmeyi tercih ederim''

''Resmimi hayal ediyorum ve sonra onu boyuyorum''

''İnsanları sevmekten daha sanatsal bir şey olmadığını düşünüyorum''

''Bir gün ölüm bizi başka bir yıldıza götürecek''.

 

Gittiğin yıldızda mutlu ol Vincent, doğumgünün kutlu olsun...

Bugün bambaşka bir şeyden bahsetmek üzere bilgisayarımın başına oturmuştum ama senin yeni yaşını kutlamadan geçmek olmazdı sevgilim....

 

Hollanda'dan Çin'e uzanıyoruz. Evet, Çin'e giddiyoruz şimdi Akademi'lilerim benim...

Uyum'u konuşmaya...

Uyumun ne olduğunu kavramaya...

M.Ö 400'lerden kalma bir çan sesini dinlemeye davet ediyorum sizi. Çin'de çanların binlerce yıllık bir geçmişi var ve Çin'liler için büyük önem taşıyorlar. Biz de bu çanın sayesinde, Konfüçyüs'ün bir toplumun nasıl uyum içinde yaşayabileceğine dair fikirlerini keşfe çıkacağız hazırsanız...

Bu çan ilk çaldığında, M.Ö beşinci yüzyılda Çin, askeri ve politik bir kargaşa içerisindeydi. Aslında hepsi, üstünlük için savaş halinde olan rekabetçi derebeyliklerden oluşuyordu. Geniş çapta bir sosyal dengesizlik söz konusuydu ancak bunun yanı sıra ideal bir toplumun nasıl olması gerektiğiyle ilgili tartışmalar da vardı ve bu tartışmalara en büyük katkıyı sağlayan da Konfüçyüs'tü.

Size de tanıdık geliyor olmalı yazıklarım.

rekabetçi insan.

savaş.

sosyal dengesizlik.

uyum arayışı.

 

Konfüçyüs, dönemin güvensiz yapısını göz önünde bulundurduğumuzda belki de hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde, barış ve uyuma çok büyük bir değer biçti. Bize aktarılanlara göre en ünlü deyişlerinden biri şuydu;

''Müzik, insan doğası için olmazsa olmaz bir tür haz uyandırır''

Konfüçyüs için müzik, uyumlu bir toplum için bir metafordu ve uygulanması halinde gerçekten de daha iyi olacak bir toplumun ortaya çıkmasını sağlayabilirdi. Bu, bugün hala Çin'de kuvvetli bir şekilde kabul gören bir bakış açısı ve çanımızın hikayesiyle bağlantılı....

Konfüçyüs bireyin eğitiminde ve aynı şekilde devletin şekillendirilmesinde merkezi bir rol biçtiği müzik hakkında epeyce şey söylemiş. Konfüçyüs'ün öğretilerinin çekirdeğini, her bireyin dünyadaki yerini anlama ve kabullenmeye dair temel ihtiyacı oluşturuyordu.

Uyum Konfüçyüs için çok önemliydi. Konfüçyüs'ün uyum anlayışı, insanoğlunun en iyi şekilde, erdem, iyilik ve doğrulukla donatılabileceği görüşüyle bağlantılıydı. VE EĞER LİDER BU ÖZELLİKLERİ TAŞIYARAK ÖRNEK TEŞKİL EDEBİLİRSE HALKI DA BUNU YAPABİLİRDİ.

Bu erdemleri geliştirerek ceza ve kanuna olan gereksinimi ortadan kaldırmış oluyordunuz. Çünkü doğru ve uygun olan ve utanç duygusuna dayalı bir şekilde hüküm sürüyordunuz. Bütün bu fikirlerin uygulanması da uyumlu bir toplum yaratır.

Utancın uzun zamandır yolunu kaybettiği ülkemizde, pek çoğumuzun uykularını kaçıran nedenler aynı. Uyum istiyoruz, vicdan istiyoruz, barış istiyoruz artık. ülkede ve dünyada. Konfüçyüs'ün söylediklerini size aktarırken aklımdan bunlar geçiyor işte. Eminim sizinkinden de geçiyor aynı şeyler...

Ortak geleceğimizde uyumu yaşamımızın bir parçası haline getirebilmeyi umuyorum. Vincent'ın daha iyi bir dünyanın mümkün olduğunu umması gibi.

Birbirini hiç tanımayan bu iki yaratıcı , bu iki hayalperest aynı şeyi söylüyor aslında. Aralarında yüzyıllar varmış, ne gam! Uyuma, sevgiye, adaletli bir dünyaya duyulan ihtiyaç hiç bitmiyor.

 

Bin yıllık çanlar hala güçlü bir şekilde çalınıyor şimdi. Hong Kong 1997'de kullanılan antik çanlar Pekin'deki Olimpiyat oyunlarında tekrar çalındı mesela. Ve görünüşe göre son on yılın havasına Konfüçyüs hakim. Onun hakkında 25 milyon dolarlık bir biyografi filmi, bir adet çok satan kitap, bir tv dizisi ve öğretileri üzerine yüz parçalık bir animasyon dizisi var.

Konfüçyüs çağı geri geldi.....

 

Onu alıp, Vincent'ın tablolarıyla beraber, buraya, yaşadığımız topraklara ekelim.

Sonra da seyre dalalım Akademi'liler...

Yüreğinizden uyumun eksik olmadığı, eksiklerinizin farkında olduğunuz bir yeni hafta dilerim hepinize....

Sevinç.

 

 


Herkes bilsin