Menu
25 Mayıs 2017

İvan İvanoviç var mıydı yok muydu sizce ?

Sevinç Erbulak

Kurulduğu günden bu yana, yaşadığı, nefes aldığı ülkenin farkında olan, her daim sözü olan, derdi olan oyunlara nefes üfleyen Tiyatroadam bir kez daha seyirlik keyfi çok yüksek bir oyunla karşımızda. İyi ki !

 

Sevgili Aykırı Akademi'ciler,

1954'te yayımlanan bir oyun düşünün şimdi.

Yayımlandığı ülkedeki pek çok tiyatro hemen oyunu repertuarına almak istesin...Büyük ilgi görsün okunur okunmaz.

Ve ilk kez Valentin Pluçek tarafından sahneye konsun, sene 1957'nin 11 Mayıs'ı olsun.

Nazım Hikmet'in Sovyet temalı tek eseri olan oyunun adı " İvan İvanoviç var mıydı, yok muydu", ilk oynanışından hemen sonra dönemin kültür bakanı Ekaterina Fruntseva tarafından yasaklansın ! Evet aynen böyle.

Sene 2017. Bugün Ekaterina Fruntseva'yı hatırlamıyoruz ama Nazım Hikmet'in oyunu dünyanın her yerinde hala oynanmakta...

Aslında bir Sovyet kasabasında geçen oyunu için Nazım Hikmet, oyunun adının; nerede oynanacaksa oradaki en yaygın, en olabilecek isimle değiştirilebileceğini söylemiş. Bu dediği olmuş da. Oyun, Azerbaycan'da "Hasan Hüseyinov" ismi ile, Çekoslovakya'da ise " Filip Filipek var mıydı, yok muydu" diye oynamış.

Türkiye'de ilk kez Bakırköy Belediye Tiyatrolarında oynanan "İvan İvanoviç var mıydı yok muydu" şimdi, bugün; bu sezon Tiyatroadam tarafından sahneleniyor. Kurulduğu günden bu yana, yaşadığı, nefes aldığı ülkenin farkında olan, her daim sözü olan, derdi olan oyunlara nefes üfleyen Tiyatroadam bir kez daha seyirlik keyfi çok yüksek bir oyunla karşımızda. İyi ki !  Seyircileri olduğumuz için çok şanslıyız yani.

10 sene önce "belki benim fikrimden daha iyi bir fikri olan birileri vardır" cümlesiyle yolculuğuna başlayan ve tiyatro kelimesini her şeyin önüne koyan bu adamlar, (adamları lafın gelişi yazıyorum burada, bu güzel insanlar ) bu sene pastalarının üzerindeki 10. mumu üflerken, bizi Nazım Hikmet'in 1954'te yazdığına şaşıracağımız kadar güncel bir metinle baş başa bırakıyorlar. İsmini bilinçli bir tercih ile değiştirmeden, hiçbir isme özel olarak dikkat çekmek istemeyerek; bizi içimizdeki öte yanımızla, diğerimizle; kötücül ikizimizle baş başa bırakıyorlar. Barış Dinçel'in adeta ekipten bir oyuncu gibi olan dekoru ve Yüksel Aymaz'ın olmazsa olmaz ışık tasarımıyla izliyoruz İvan İvanoviç'i.

Yönetmen Emrah Eren, Tiyatroadam'ın yıllar içinde biriktirdiği çok güzel adamlardan biri. Onu Bakırköy Belediye Tiyatrosundan biliyoruz. Çok iyi biliyoruz hem de. Oldukça yorgun hissettiği bir sezonun ardından, yeni sezonu sadece kızıyla geçirmenin hayalini kurduğu bir anda telefonu çalıyor. Arayan Tiyatroadam'ın en güzel adamlarından biri, Fatih Koyunoğlu. Hoş beş bir sohbetten sonra, biz buralardayız bir gelsene ağabey diyor Emrah'a. Emrah mevzuyu aymadan gidiyor yanlarına, biz bir şeyler yapmak istiyoruz diyorlar. Biz seninle bir şeyler yapmak istiyoruz. Bir ay boyunca "neden ben" diye soruyor Emrah Eren. Bir ay boyunca ona sabırla cevabını veriyorlar bu sorunun.

Her yeni oyun öncesi, kendi deyimiyle sıfır noktasına geri dönen Emrah, sonunda ikna oluyor İvan İvanoviç'e ve yine onun deyişiyle güzel adamların hepsi tatile çıkıyor, Emrah da çalışmaya başlıyor vantilatörüyle ;))) Vantilatör şart çünkü hava çok sıcak...

Her kesimin bir fikri, bir bilgisi var oyunla ilgili. Böyle oynanır, öyle oynanmaz'ları var, varoğlu var hani. Eser 1954 model, bir klasik. Ama o klasiğe bugün binmek istiyorsanız, orijinali de muhafaza ederek biraz modifiye etmek gerekir diye düşündük diyor Emrah Eren.

Sonrası mı ? Sonrası prova. Oyunu, seyirciyi sıkmadan, ona öğretmenlik yapmadan nasıl aktaracaklarını aradıkları şahane prova zamanları başlıyor. Hikayeye bir Rus masalı gibi yaklaşıyorlar. Zaten oyunu bir masal izler gibi izlememiz de bundan. Oyun bittikten sonra, özellikle üzerine bir gece uyuyup uyanınca daha çok düşünüyorsunuz benden söylemesi.

Seyircinin kafasında bugünden bir karşılık aramaya yöneltip dikkatini dağıtmak istemeseler de ( bunu çok da güzel başarıyorlar ) insanın aklına, yaşadığımız ülkede, tanıklık ettiğimiz  yüzlerce şey geliyor. Eğer hala bir kalbimiz varsa tabii. Umarım olsun.

Bir piramide ancak uzaktan baktığımızda onun piramit olduğunu algılarız ya, böyle anlatıyor Emrah rejisini. Biraz uzaktan bakarak, baktırarak. İzlediğiniz zaman ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacağınızı biliyorum şimdiden.

Metni önce parçalara ayırmış, her zaman böyle çalışıyor; hayır sonradan eklenen hiçbir şey yok. Büyük ustanın iki şiiri dışında metin aynen yazıldığı gibi oynanıyor, sadece bazı parçalar başka yerlere serpiştirilmiş şekilde duruyor o kadar. Ama yazara ait olmayan tek bir satır bile yok.

Petrof'a şirketin uyguladığı test, deney; adına ne dersek o; ona yapılan her şey önceden hesaplanmış gibi. Sahne tasarımında her şeye dönüşebilen nesneler var.

Onları kullanırken her şeyi oynayabilen oyuncularla beraberler. Bu oyunun dekoru çok şanslı, çok iyi oyuncular dokunuyor ona hep, her an.

Ekip olmanın ne demek olduğunu merak eden seyircilere özellikle tavsiyemdir.

Birlikte üretebilmenin, tartışabilmenin; metinlerin filetosunu çıkarabilmenin tadına varmış olan Tiyatroadam, bize her oyununda olduğu gibi adam gibi bir tiyatro vaadediyor.

Güzel bir oyun izleyeceğinize emin olarak koltuklarınıza kurulun, 10. yıllarında da, dilerim 50. yıllarında da seyircileri olabilecek olmanın hazzını yaşayın...

Sahi, belki buna oyunu izledikten sonra karar vereceksiniz ama İvan İvanoviç var mıydı yok muydu sizce ?

 

Güzel bir hafta olsun, olabilsin diye umarak öpüyorum sizleri...

Alınabilecek güzel haberlerimiz olsun, çok yakınımızda olsunlar hem de...

Kitap yok mu kitap diye soranlara, çok sevgili Sunay Akın'ın geçen gün dediği gibi; "Eğer Can Yücel çevirseydi, adı Homo Deyyus olurdu"nun Homo Deus'u.

Sapiens'in yazarının yeni şöleni. Atalarımızı okuduk, anladık tamam. Şimdi de gelecekteki bizi okumanın tam zamanı. Önümüzdeki günlerdeki bizi beğenmez de öyle deyyus olmak istemezsek, şimdiden önlem alabilelim diye. Mümkünse ;))))

 


Herkes bilsin