Menu
29 Mayıs 2017

İstanbul'un belleğinde Haydarpaşa Garı...

Bazı mekânlar toplumun ortak belleğinde apayrı bir yer edinir; toplumsal ve siyasal sürecin, tarihin tanığı olurlar. Haydarpaşa Garı böyle bir mekân. Bu sebeple “Haydarpaşa’yı yok etmek, toplumu belleksizleştirme yönünde atılmış, geri dönüşü olmayan bir adım”dır.

 

Fotoğraf: Atatürk Haydarpaşa Garı’nda karşılanıyor 6 Mayıs 1929, www.isteataturk.com

 

Yeşilçam filmlerinin vazgeçilmez platosuydu “Haydarpaşa Garı”

Bir zamanlar Anadolu’dan İstanbul’a açılan umudun kapısıydı; Haydarpaşa Garı dendi mi, herkes o meşhur denize açılan merdivenleri hatırlardı… Yeşilçam filmlerinin vazgeçilmez platosuydu...

Halit Refiğ'in 1965 tarihli ‘Gurbet Kuşları’ filminde Bakırcıoğlu Ailesi Haydarpaşa Gar’ında trenden indiğinde, baba Tahir Efendi söyle der;

“Seni yeneceğim İstanbul”

Nejat Saydam’ın yönettiği ‘Boğaziçi Şarkısı’ (1966) adlı filmin başlangıç sahnesinde tren yolculuğu yaparak İstanbul’a gezmeye gelen bir grup kız, İstanbul’a Haydarpaşa Garı’ndan girerler. Filmde Selda Alkor, Tamer Yiğit, Adnan Şenses, Necdet Tosun oynamıştır.

Tahta bavulları, ellerindeki sepetleri, şaşkın ve aceleci tavırlarıyla Erzincan’ın Eğin ilçesinden İstanbul’a gelen Zeki ile Metin Haydarpaşa Garı’nda trenden inerler.  (Nereye Bakıyor Bu Adamlar, 1976)

Fotoğraf: Kolaj; Gurbet Kuşları - Bu Adamlar Nereye Bakıyor - Boğaziçi Şarkısı

 

Memleketten İnsan Manzaralarıdır Haydarpaşa Garı…

Haydarpaşa Garı yapıldığı dönemdeki yazarlardan günümüz yazarlarına kadar romanda, hikâyede, şiirde, denemede karşımıza çıkar.

Nâzım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları’nın başlangıcı Haydarpaşa Garı’nda geçer. Genci yaşlısı, yoksulu zengini, kadını erkeği, gardiyanı tutuklusuyla Türkiye insanını resmeder Haydarpaşa Garı’nda Nâzım.

 “Haydarpaşa garında

1941 baharında

        saat on beş.

Merdivenlerin üstünde güneş

                                            yorgunluk

                                                        ve telaş.

Bir adam

        merdivenlerde duruyor

                  bir şeyler düşünerek.

Zayıf.

Korkak.

Burnu sivri ve uzun yanaklarının üstü çopur. ”

Haydarpaşa Garı Behçet Aysan’ın, Attila İhan’ın, İlhan Demiraslan’ın şiirlerinde imge olur; Aysan’a sevdiğini hatırlatır, Attila İlhan’a yanık bir aşk-i bi-amani söyletir, İlhan Demiraslan’ın dizelerinde yalnızlık türküsü olur.

ay düşünce denize

seni hatırlarım

ince ince yağan yağmur,

iskeleye yanaşan vapur

haydarpaşa garı

seni hatırlarım

ay düşünce denize

kalbim çarpar, telaşlı

bir kuş olur, siyahlar içinde bir kadın

ve yakasında ipiri kırmızı bir gül

seni hatırlarım

ay düşünce denize

söylenmemiş sessiz

bir şarkıydım, tozup

giden bir ilk kar

solgun begonya

kalkmak üzere bir tren

seni hatırlarım

- Ay Düşünce, Behçet Aysan

 

Zaman olmuştur ki

Yanar mor zambaklar buğulu gece lambaları

Bir katar kaybolur haydarpaşa garı’ndan

Bırakıp gümüş çığlıklarını tel tel ardında

Ağır ve cefakar bir marşandiz katarı

Kıvamlı bir sessizliğe batmış ıhlamurlar

Yalnız kuzguncuk’taki yalıda

Karanlık bir gazelhan

Yanık yanık bir aşk-i bi-amani söyler

- Söyler, Attila İlhan

 

Haydarpaşa Garı’nda üç sıra vagon

Üstüne kuşlar konuyor

Ne kadar kendini tutsa insan garip oluyor

Haydarpaşa garı boşalmış bir kenarda duruyor

Gidelim buradan dedim duymuyor.

Haydarpaşa Garı’nda bir akşam yalnız mı kaldınız

Nasıldır çaresizlik içinde insan anlarsınız.

- Haydarpaşa Garı, İlhan Demiraslan

 

 

Haydarpaşa’ya değinmeden eksik kalır İstanbul

Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Sait Faik Abasıyanık’a, Yaşar Kemal’den Selim İleri’ye pek çok yazarın İstanbul’unda yer alır Haydarpaşa Garı.

Ahmet Hamdi Tanpınar ayak basar basmaz gündelik üzüntülerinden sıyrıldığı Haydarpaşa Garı’nı yazar Abdullah Efendi’nin Rüyaları’nda. Bu sefer hüzünlüdür ama;

“Böyle zamanlarda hayat sanki bütün çeşmelerini kapatır, yalnız bir tanesi, azap ve üzüntünün kaynağı kalır ve ben onun bulanık aynasında bütün ömrün en kötü muhasebesini yapa yapa kendimi seyrederim. Bu sefer de böyle oldu; her zaman ayak basar basmaz gündelik üzüntülerimden sıyrıldığım, yalnız kendimin olduğum Haydarpaşa Garı bana bu sefer büyük ve karanlık bir lahit gibi geldi. Trene aynı ruh haleti içinde bindim. İzmit’e kadar hep aynı ıslak ve rutubetli hava içinde, tıpkı bir olukta seyahat eder gibi geldik. Hiçbir şey düşünmedim, hiç kimseyi görmedim, sadece vagonların üstüne ve pencerelerin camlarına değdikçe yağmurun çıkardığı sesi dinledim.” (- Ahmet Hamdi Tanpınar, Bir Yol (Abdullah Efendi’nin Rüyaları), 1943)

Sait Faik Abasıyanık 1953 yılında yazdığı Resimli İstanbul Haftası’nda Haydarpaşa Garı’ndaki ‘düdüklü, trenli, meraklı, düşünceli, perişan, aceleci, birbirini bulmaya çalışan bir âlem’e bakarken, artık ihtiyarladığını fark eder. İstasyonlar artık gençlik arzuları vermiyor, evi gözünün önünde tütüyordur;

“Yerimden kalktım. Aynaya doğru ilerledim. Ben perişan bir halde idim. Potinlerim çamur içinde idi. Şapkam ıslaktı; kordelâsında beyaz beyaz lekeler vardı. Yüzüm sarı, gözlerim kırmızı idi. Tam yolcu suratı! Merdivenleri indim. Vapur Kadıköy’ünden kalkmış geliyordu. Arkama dönüp Haydarpaşa istasyonuna bir daha baktım. Kocaman kapılarından önüne kırmızı yeşil fenerli, birbirini kesen demiryollu, düdüklü, trenli, meraklı, düşünceli, perişan, aceleci, birbirini bulmaya çalışan bir âlem vardı. Her gün yüzlerce tren, binlerce insan getiriyor binlerce insan alıp gidiyordu. İstasyon kapıları durmadan insan alıp insan veriyordu. Bir yerlere kadar gitmiş, bir yerlerden dönmüş gibiydim. Ölesiye yorgundum. Evim bir çorba güzelliği, ev boyundan uzun soba borusundan poyrazla savrulan bir duman çıkarırken gözümün önüne geldi. İhtiyarlamışız. İstasyonlar artık gençlik arzuları vermiyor. Evimiz gözümüzde tütmeye başladı; kötü. Haydarpaşa’da denkler üstünde bekleşenlere hayırlı yolculuklar.” (- Sait Faik Abasıyanık, Haydarpaşa (Resimli İstanbul Haftası), 9 Mayıs 1953)

Yaşar Kemal de ‘kardan üşüyüp büzülmüş İstanbul gününde’, ‘binbir ayak’ Haydarpaşa Garı’na değinir;

 “Ver elini gurbet türküsü… Ve burası Kadıköy iskelesi, ve burası Haydarpaşa Garı, Haydarpaşa’ya siyah, sağlam, durmuş oturmuş, çirkin taşlarına kar yağıyor. Kadıköy’ün denizine kar yağıyor. İnsanlar üst üste, insanlar biribirlerine abanmış, vapurdan çıkıp vapura biniyorlar. Paltolarına, gocuklarına, kürklerine sarılmışlar. Trenden inip trene biniyorlar. Kadıköy İskelesi, Haydarpaşa Garı binbir ayak. İnsanların üstüne kar yağıyor. Saat sabahın yedisi. Ve güzelim İstanbul bilcümle sivri minareleriyle kar altında. İstanbul üşümüş, İstanbul büzüşmüş soğuktan. İstanbul ellerini koynuna sokmuş. Ve Kadıköy İskelesi’nin denizinde bir sıra kayık ve kayıkların içinde kayıkçılar. Omuzlarında İstanbul’un karı. Kadıköyden Haydarpaşa’ya götürmek için yolcu bekliyorlar.” (- Yaşar Kemal, Ölümden Kaçan Adam (Peri Bacaları, Bu Diyar Baştan Başa 3), 1957)

Selim İleri garı görmeden, Haydarpaşa’dan Şifa’ya yankıyan tren sesleriyle tanışmıştır Gar’la... Çocukluğunun peyzajlarında – pek çok İstanbul’lu gibi apayrı bir yeri vardır Haydarpaşa Garı’nın. 2006’da Haydarpaşa Garı’na Elveda’da şöyle yazar; 

“Ben, Haydarpaşa’yı tren seslerinden hatırlarım. Bu ilk hatırlayış, belki de Gar’ı görmeden ya¬şandı. Çünkü, dedemlerin Şifa’daki evlerinde, arka balkona çıktığımda, o zamanın, bundan elli yıl öncesinin tenha ve handiyse kırlık İstanbul’unda, tren sesleri Haydarpaşa’dan Şifa’ya kadar yankırdururdu… Sonra, hangi tarihteyse, Haydarpaşa Garı’nı gördüm. Çocukluğumun peyzajları arasında bu yapının çok ayrı bir yeri var. Hem görkemliydi, hem sarsıcı, hem de ayrılıklar kuşanmıştı. Gelen trenler kavuşturuyordu ama, kavuşmalar yüreğime su serpmezdi. Çünkü ayrılanlar, vedalaşmalar hep üzer, acıtıcılıklarıyla bellekte saltanat kurardı.” (- Selim İleri, Haydarpaşa Garı’na Elveda, 2006)

Evet... Haydarpaşa Garı’na değinmeden İstanbul eksiktir...

Fotograf: Murad Şekerli

 

Gar Lonantasının Duvarlarında Çınlayan Sesler…

fotograf: Haydarpaşa Gar Lokantası, www.buyukkeyif.com

Binanın özenle tasarlanan bölümlerinden biri, bugün de binanın ilk iç mekân düzenlemesinin çizgilerini yansıtan ünlü gar lokantasıdır.

“Gar Lokantası’nın duvarlarında Muzaffer Buyrukçu’dan Selim İleri’ye, Cemal Süreya’dan Behzat Ay’a dek birçok edebiyatçımızın kahkahaları çınlamaktadır hâlâ… Ya da hüzünleri saklıdır…”(*)

 

 

(*) Zaman ve Uzam İçinde Haydarpaşa Garı / Görsel ve Sözlü Tanıklık, (Önsöz) Hazırlayanlar: Mutlu Binark – Gani Çulha – İshak Kocabıyık, Mülkiyeliler Birliği Yayınları, Birinci Baskı: Nisan 2007, Ankara.

 

 

 


Herkes bilsin