Dostoyevski’yi derinlemesine okumadan insan hep eksik kalır!
fotoğraf: İlya Glazunov
AYKIRI AKADEMİ
Roman, tarihi eskilere giden bir tür değildir. Anlatı olanaklarının en gelişkin hali olan tür romandır. Bugün anladığımız biçime varması kuşkusuz Dostoyevski’nin de büyük emeğiyle gerçekleşir.
Balzac, Paris sokaklarına ayna tutarak bize gördüklerini anlatır. Fransız romanının büyük ismi, bize hakikati nasıl bulduğunu en yalın halinde söylemiştir. Peki, Dostoyevski ne yapmıştır, ne söylemiştir?
Dostoyevski, insan ruhunun gizini elindeki anahtarı çevirerek aralar. Kendinden yola çıkar, zaaflarından, suçlarından, kusurlarından. Bunu yaparken gizlenmez, aksine içtenlikle, gerçekçilikle aktarır okura. “Suç ve Ceza” sarsıcı biçimde ruhun sancısını göz önüne serer örneğin.
Dostoyevski yazar olarak ne denli ilerici, sarsıcı ise siyasal olarak o denli gericidir. Belki romanların bunca katmanlı okunmasının bir nedeni de budur!
Muhtemelen koyu milliyetçiliği, akıl almaz biçimde muhafazakâr söylemi bizi irkiltir, rahatsız ederdi Dostoyevski’nin. Demek insan büyük yazarlar karşısında nasıl tutum takınacağına, nerden bakacağına da iyi karar vermeli.
Dostoyevski okumak cesaret işidir. Kişinin kendini onun kaleminden görmeyi istemesi, başına geleceklere hazırlık olması kolay değildir. Orada umulmadık sokaklarda kaybolur, tahmin edilemez yokuşlarda yorulursunuz. Bitmez tükenmez bir kavgadır bu! Dostoyevski olmasaydı roman türü tamamlanamazdı. Dostoyevski’yi derinlemesine okumadan insan hep eksik kalır!