İsminizin içindeki eksik harfi arayın ruhunuzdakini hiç bilmeden...
Sevinç Erbulak
fotoğraf: Bahar Gökten
“Günlerden pazartesiydi ama sendrom falan hak getireydi. Bu, Mitat’ın yaşadığı en güzel pazartesiydi. Hayatını sarsan, karakterini yıkıma uğratan depremlerden sonra nihayet taşların yerli yerine oturduğunu hissediyordu Mitat. Aldığı derslerin ve öğrendiği yeni bileğilerin ışığında yeni bir Mitat inşa edebilirdi.
Bir kere bugüne kadar yalnız kalmasının nedeninin doğum tarihi olduğunu öğrenmişti. Şubat sonunda doğduğu için bir balıktı ve bir balık olduğu için ince ruhlu, yalnızlığına aşık biriydi; diğerleri gibi olması zaten beklenemezdi. O, bugüne kadar doğum tarihinin ona biçtiği doğal ruh haline uymuştu, hepsi bu. Şimdi bunu öğrenmiş biri olarak gerçek potansiyelini hayatına yansıtabilirdi. İşin en güzel yanı ise, belki de artık yalnız değildi. Yine kendisi gibi yalnızlığına aşık bir kadınla unutulmaz bir gece geçirmişti. O kadar iyi anlaşmışlardı ki ikisi de birbirleriyle birlikte olmak için yalnızlıklarından vazgeçebilirler miydi acaba ? Bu düşünceyle birlikte Mitat’ın yüzüne çakırkeyif bir gülümseme yapıştı.
Tabii, hayatı henüz pirüpak sayılmazdı, sonuçlanmamış bir suç hikayesindeki rolünden dolayı bir parazit vicdanını kemirmeye devam ediyordu. Ama bunun neşesini kaçırmasına izin vermedi. Hayatı sihirli değnekle dokunulmuş gibi birdenbire bambaşka bir şekle bürünemezdi, gerçek değişim için bazı pürüzleri ciddi bir çaba göstererek gidermesi gerekiyordu. Neptün hanım ve Merih beyden destek alabilirdi bu konuda. Millet kişisel sorunlarıdır çözmek için Nepal’e falan gidiyordu, Mitat da şuradan Nişantaşı’na gidebilirdi herhalde”.
Sendrom mu o da ne? Köşem için yeni bir kitap yazmış Doğu, pardon yahu; hayır;
Doğu (Yücel) yine bir sinema filmi çekmiş, kitap kılığında yollamış bana sonra. Evet aynen böyle. Doğrusu bu.
Kostümlü baloya davet edilen bir sinema filmi bu “Mitat Karaman”, baloda kitap olmak isteyen bir film. Çok güzel bir film.
Yeni bir yılın ilk tavsiyesi. Gecenin etkilerini atlattıktan sonra kitapçıya gitmek için şahane bir sebep bu kitap.
Ben Doğu’yu o kadar uzun zamandır tanıyorum ki, şöyle anlatabilirim bunu size; konuya aynen onun kitaplarında konuya girdiği hızda geçerek;
geçen gün eve geldiğimde annem “bak bakalım yatağının üzerinde ne var?” dediğinde odama koşup Doğu’nun imzaladığı Mitat Karaman’ı gördüğüm andaki sevincim onunla tanıştığımız ana götürüyor beni şimdi.
Bir kitapçıda ‘Hayalet Kitap’ın arka kapak yazısını okuyup eve kadar nasıl dayanacağım bakalım dediğim o ana...
Sonra bir sinema çıkışı sohbetimize, sonra uzun süren telefon konuşmalarımıza ve her yeni kitabı çıktığında içimdeki tanıdık heyecana.
Mitat Karaman’ı seveceksin bence yazmış bana ama çok yanılmış çünkü ben Mitat’a bildiğiniz tutuldum. Onun hem adındaki hem soyadındaki eksik ‘h’ye ve tüm eksikliklerine tutuldum, aşık oldum.
2017 hakikaten çok güzel kitaplarla bitiyor benim için. Hepsini yazacağım size ama bugün sadece Mitat. Benim figüran sevdiğim...
Adı Mitat. Dikkat etmiş olmalısınız, arada bir harf eksik, t ile a arasında olması gereken h orada değil. Doğu Yücel mi onu oraya koymayı unutmuş, nüfus memuru mu atlamış, annesi mi ihmal etmiş kimse bilmiyor. Suç babasında da değil, onda herkes mutabık. Çünkü Mitat’ın babası yok. O harfi gibi, orada olmadı gerek; ama değil.
“Mitat’ın soyadı, Karaman. Onda da h’den eser yok. Çünkü Mitat bir kahraman değil. Ne kahramanı figüran bile sayılmaz. Kamera çekimdeyken yoldan geçen biri o. Filme çekildiğinden habersiz arkadan yürüyor. Kalabalık yapıyor sadece.”
Böyle başlıyor Doğu yeni romanına. Bu satırlarla ve daha ilk sayfadan kitap sizi ele geçiriyor. O gün başlıyorsunuz o gün bitiyor; tecrübeyle sabit. Okumaya başladığınız anda size, yapacağınız her şeyi unutturuyor. Mitat Karaman ve onunla birlikte hayatı değişen bir kaç kişinin peşinden sürükleniyorsunuz.
Doğu’nun dili okurlarının çok alışık olduğu akıcılıkta ve her zamanki gibi merakınızı gıdıklayan konularla ilgili tahminlerde size hep ‘üzgünüm ama karavana’ diyerek kıs kıs gülüyor benim büyücü dostum.
Kabuğu kapalı antep fıstığını açmayı denemeden çöpe atanların romanı ‘ Kimdir bu Mitat Karaman’.
Yanlış insana aşık olunca solup gidenlerin, güle güle ile allahaısmarladık’ların yerini ve zamanını hep şaşıranların romanı.
Kendi kendiyle yüz yüze gelebilenlerin romanı, bunun nasıl bir serüven olduğunu bilenlerin.
Evliliğin, ödleklerin yaşayacağı tek serüven olduğunu söyleyen Voltaire’in de romanı aynı zamanda. Bence okusaydı Mitat’a o da bayılırdı.
Bir apartmana giren hırsızın romanı.
Balkondan bahçeye düşen Yıldız hanımın romanı. Onun kadim eşi, beyefendi, Kadim beyin romanı...
Ah Ceylan’ın romanı ve de Hera’nın.
Mizah dolu üslubuyla Doğu Yücel öyle bir son (şimdilik) roman yazmış ki, bir kaç kere; yahu nasıl olsa arkadaşız, bana bu sorumun cevabını vermek zorunda, arıyorum ben diyerek aramaya kalktım onu ama içimdeki Mitat, tüm eksikleriyle bana dur deyince kendimi değil Mitat’ı dinledim. Çünkü çok sevdim ben onu.
Onun hayatındaki bütün ihtimalleri ve olmayışları sevdim aynı anda.
O şüphelendikçe şüphelendim, o şüphelerinden vazgeçti, ben de vazgeçtim. Korkunca korktum, rahatladığında rahatladım. Kitabı okurken kitapla aramızdaki boşlukta da filmini izledim Doğu’nun kelimelerin.
Umarım sinema veya mini dizi olur.
Bir de belli olmaz, hayat bu ya; bir daha evlenirsem evlilik yeminine ekleyeceğim satırların altını da koyu kalemle çizdim. Hastalıkta sağlıkta bıdı bıdı’sının ardına Doğu’nun eklediklerini hani;
“Diş iltihabında, horlamada, osurmada, kuş ötmediğinde, memeler sarktığında, altınıza etmeye başladığınızda, Alzheimer’da, çocuğunuz engelli doğduğunda gibi yeni maddeler”...
Sonra vazgeçtim evlenmekten.
Belki Doğu’nun bir sonraki kitabında kararım değişir.
Bilmiyorum daha önce okudunuz mu onun bir kitabını ? Eğer okumadıysanız buna şaşırarak kitapçıya gidip bütün Doğu Yücel kitaplarını almanızı tavsiye ediyorum size.
İstediğinizden başlayabilirsiniz. Ben bu satırları yazarken bir yandan hem artık eski isminin ona çok yakıştığı seneyi uğurluyoruz hem de ben Doğu’yla birlikte yapacağımız bir programda; daha doğrusu onun sunacağı ve benim konuk olacağım bir programda dünyamdaki en güzel beş parçanın hangilerini olduğunu düşünüyorum bir yandan. En sevdiğim beş kitap olsaydı işimin ne kadar kolay olacağını bir de.
Hayalet Kitap.
Güneş Hırsızları
Varolmayanlar
Kimdir bu Mitat Karaman
Diyorum ya o zaman kolay olurdu işim.
Yeni senenin ilk gününde, yazının başını hatırlıyorsanız Doğu, sendromla ilgili bir şeyler kaleme almıştı, Akademi’deki bu kıymetli köşeme bundan daha çok yakışan bir yeni sene giriş yazısı olamazdı. Ne güzel denk geldi ama...
Siz de haydi gidin kitapçıya ve kendinize ‘Kimdir bu Mitat Karaman’ı hediye alın, şimdi.
Bakın bakalım düştüğünüz tuzaklara, 50 bin yıllık ezberlerinize; alışkanlıklarınızın naftalinli kokusuna, nefesine...
Mitat Karaman ile birlikte kara kara düşünün bütün bu olanların sorumlusunun kim olduğunu.
İsminizin içindeki eksik harfi arayın ruhunuzdakini hiç bilmeden...
Ararken hep yanlış anlayın ama gülümseyin Mitat gibi.
Bu dünyada iyi ki çok iyi kitaplar var Aykırı Akademi’liler yoksa vallahi hiç çekemezdim bu kaba yuvarlağı.
Biliyor musunuz?
Bu sayıklamalarımızın sebebi, şu bilgi ve teknoloji çağında, bütün olanaklara rağmen, yalnızlığımızın ta kendisi.
Ne diyor Doğu’m benim?
“Etrafına bakındı. Havuzun etrafında yürüyen bir çift, karşı bankta bir çift, çaprazındaki ördek evinin orada başka bir çift. Birinden birinin başına bir şey gelse, diğeri yetişirdi. Bu kadar insanın biriyken çift olmasının, tekilken çoğullaşmaya gitmesinin bir sebebi vardı. Toplumun yalnızlara kötü kötü bakması boşuna değildi. Saatli canlı bombalardı yalnızlar. Patlamaları an meselesiydi.
Hepsi yalnızlıktan!”.
Yalnızlığını da başka türlü sevenlerin, onu kollayanların romanı “ Kimdir bu Mitat Karaman”.
Daha fazla alıntı yapamam.
Altı çizili yerlere bakıyorum bakıyorum, yazarsam büyü bozulacak gibi oluyor; yazıp siliyorum.
Siliyorum Mitat’un olmayan “h”si, babası, Hera’sı gibi...
Yeni sene hepimize böyle güzel kitaplar getirsin, bir iki büyük ve ortak temennimiz de var biliyorum.
Allahım konuyu biliyorsun.
Haftaya başka bir kitapla buluşmak üzere, sendromsuz kalın ama kitapsız ve kedisiz kalmayın lütfen.
Sevinç.
Hamiş: 100 Objede Dünya Tarihi kitabındaki objeleri görmeye gittim sonunda. British Museum’a.
Parçalar şu an dünyayı dolaştığı için ancak yedi tanesiyle tanışma şansım oldu. Avuç içine sığan altın yük arabasının önünde bir saat durdum. Arabayı süren genç arabacının gözlerine baktım, sanki müze o kadar kalabalık olmasaydı konuşacaktı benimle. Floransa’daki Davud heykeli gibi. O sırada meydan çok kalabalıktı, bence Davud o yüzden seslenemedi bana.
Yazacaktım arabacıyı da bu yazıya eklemek istemedim sadece.
Unuttum sanmayın diye de bunları yazdım.
İşte böyle.....