Menu

Geçmişin acılarını üzerlerinde taşıyan kahramanların yazarı, Behçet Çelik


“Birileri seni unutmak istiyorsa hatırlayarak kafa tutarsın. Biri seni kovmuşsa hatırlayarak dönersin, biri seni öldürmüşse hatırlayarak dirilirsin.”
 

AYKIRI AKADEMİ – Reyhan Karaarslan

Behçet Çelik, “Soluk Bir An” isimli romanında kısacık bir an’da, hiç beklenmedik bir zamanda ortaya çıkan güçlü ve karşı konulamayan bir duyguyu, aşkı anlatıyor. Soğuk bir kış günü yanağına değen ılık bir nefes ile Taner’in hayatı değişir. Evli ve bir oğlu olan Taner, bir şirkette idari işler müdürü olarak çalışmaktadır. Taner, hayatı nasıl yaşaması gerektiğini bilmediği yıllarda, herkesin yaşadığı gibi yaşaması gerektiğini düşünerek Yasemin ile evlenmiş ve yıllar içinde kendi kabuğunda yaşayan, karısından, oğlundan kopuk bir adama dönüşmüştür.

“Hep düşlediğinin aksine yalnızlık çekip gittiğinde değil, kaldığında karşılayacak onu-soysuz bir yalnızlık.”

Yolunda gitmeyen bir evliliği bitirme cesaretini göstermekten yoksundur Taner. Yaşadığı tek düze hayattan sıkılmıştır. Karısı ve çocuğu ile paylaştığı hayat onun için kaçıp kurtulamayacağı “soysuz bir yalnızlık” tır. Bu soysuz yalnızlık içinde Taner’in umutları o kısacık soluk bir an’da tekrar yeşerir. Uzun zaman önce biten evliliğini görüntüde devam ettiren, müzik ve kitaplar ile kurduğu dünyaya kendini hapseden Taner, bu dünyanın dışına, Yasemin’in yakın arkadaşı olan Esra’nın, yüzüne değen ılık nefesi ile çıkar.

“Her yeni insan, sesinin işitildiğinin, yüzünün görüldüğünün kanıtıydı. Onların bakışlarında, duruşlarında, seyrek olarak da sözlerinde, kendisine yönelik bir hoşnutluk sezdikçe köklerinin yer yüzeyinin altına doğru bir parça ilerlediğini, başka köklerle sarılmasa da aynı yolu izleyerek ilerlemeye başladığını hissederdi.”

Zamanla silikleşip, görünmez olduğunu düşünen Taner, Esra’ya hissettikleri ile sanki yeniden ete kemiğe bürünür. Bir yandan aşkını Esra’ya itiraf etmenin hayallerini kurarken bir yandan da imkansızın peşinde olduğunu ve bir gün her şeyin biteceğini bilir, öyle de olur.

Behçet Çelik, “Soluk Bir An” da bireyin yalnızlığını, suskunluğunu ve zamanla kopan ilişkileri bize gösterir. Sıklıkla geçmişte yaşananların gölgesinde kalıp, içlerindeki sıkıntılar ile yaşamaya çalışanların hikayelerini anlatır öykülerinde ve romanlarında. Karakterleri sessiz, kendi iç dünyalarında mutsuz, huzursuz, geçmişlerini ve bugünlerini sorgulayan ancak içinde bulundukları durumdan kurtulmak için çaba göstermeyen/gösteremeyen, bir bakıma kaderlerine boyun eğen erkeklerdir.

“Acının hareketle bir bağı var; adımını atarsın diken batar, durduğun yerde canını yakan acı değil çürümedir olsa olsa.”

Behçet Çelik, 2008 yılında Sait Faik Hikaye Armağanını kazanan “Gün Ortasında Arzu” isimli kitabında geçmişin gölgesinde kalan, hayatlarındaki kadınlar ile iletişim kuramayan erkeklerin hikayelerini anlatır. Kitabın ilk bölümünde yer alan öyküler aynı kahramanın yaşadıklarından oluşan öykülerdir. Kitaba ismini veren ilk öykü “Gün Ortasında Arzu” da yıllar sonra terk ettiği memleketine geri dönen bir adam, seyyar satıcının tezgahından yükselen Kürtçe şarkılarla geçmişe dalıp gider. Bugün yaşanan tüm mutsuzlukların nedeni geçmişin küllerinde aranır Behçet Çelik öykülerinde. Karakterlerin geçmiş ile hesaplaşmaları bir bakıma kendileri ile de yüzleşmelerini sağlar. Geçmiş, Behçet Çelik’in bir söyleşisinde dediği gibi sadece şimdiyi değil, karakterlerin kendilerini ve karşılarındakini de anlamaları için önemlidir.

Kitapta yer alan bir diğer öykü “Tutmayan Fal” da yıllar sonra karşılaştığı eski sevgilisinin sitemlerini dinler, susar, konuşamaz kahramanımız. Hayatı kitaplardaki gibi sanıp, sadece kitaplardan yaptığı alıntılar ile konuşmayı becerebilenlerdendir o. Kurulamayan cümleler, iki eski sevgili arasında büyüyen mesafeler…

“Kaldığımız Yer”de “Bir lanet var bu ailenin üzerinde” cümlesi ile başlıyordu Behçet Çelik “Fark Var Mı Ötesiyle Berisi Arasında?” isimli öyküye. Ölüm döşeğinde olan kuzenini hastane kapısında bekleyen Sedat, o bekleme anında, geçmişte varlıklı olan bir ailenin bugün geldiği durum ile birlikte kendi durumunu da sorgular. Bahsedilen lanet sadece bir aileyi değil, ülkeyi, şehri sarmıştır. Sedat, hastane bahçesinde karşılaştığı fakülte arkadaşı Emin’in, yıllık iznini göçmen kamplarında kalan insanlara yardım ederek geçirdiğini dinlerken, kendi yaptıklarını/yapamadıklarını düşünür ve yaşananlara kayıtsız kalmanın yarattığı iç sıkıntıları ile mücadele eder.

“Kaldığımız Yer” bugün şahit olduğumuz toplumsal olayları, Kürtlerin yaşadığı acıları, ülkelerinden kopup gelen Suriyelilerin dramlarını gözler önüne seren öykülerden oluşur. 

“Alavüsata” isimli öykü ise kahramanımızın kızına yazdığı mektuptur.

“Geçmişte kalmış acıların hayaletleriyle boğuşmak, yaşanırken bitmez sandığın sıkıntıların kabuslarıyla didişip durmak yerine, onları yaşandıkları anda bırakma cesaretini gösterdiğinden eminim-ben de yapabilseydim bunu; bir şeyler değişir miydi?”

Geçmiş acılar ile doludur. Kahramanlarımız geçmişin acılarını üzerlerinde taşımaktadırlar ve genellikle bu acılar ile de yüzleşmekten kaçınırlar. Behçet Çelik, geçmiş ile yüzleşmedikçe içimizi saran sıkıntılardan kurtulamayacağımızı anlatır öykülerinde.

“Acılar yarışmaz, yarıştırılamaz; her acı acıttığı yere kayıtlıdır, orayı deşer, kanatır ama başkalarının acılarına kayıtsız kalmamızı gerektirmez bu.”

Behçet Çelik yayımlanan son kitabı “Yolun Gölgesinde” de yerinden yurdundan olanların çaresizliklerini, acılarını, onların yersiz yurtsuzluklarını uzaktan izleyenlerin gözünden anlatır ve özellikle öykülerinde bu tanıklığın ruh haline odaklandığını belirtir.

“ Yolda olmak sarsıntılıdır, yanımızda yöremizdeki-hatta içimizdeki-her şey bir daha asla yerine oturmayacakmış hissi vererek sallanır, sarsılır.”

 “Hebû Tune Bû…” de yaklaşan düşman karşısında boşaltılan bir köyün ve yollara düşen bir ailenin hikayesini okuruz.

“Nereye giderlerse gitsinler horlanacaklar, itilecek, istenmeyecekler. Yuvasından düşüp yere çakılmış kuş misali şaşkın dolanacaklar.”

“Babamın Adı” öyküsünde yine memleketlerini terk etmek zorunda kalan iki arkadaşın, Murat ve Tuncay’ın, otuz beş yıl sonra terk ettiği topraklara gelişini ve geçmişi hatırlamalarına şahit oluruz.

“Birileri seni unutmak istiyorsa hatırlayarak kafa tutarsın. Biri seni kovmuşsa hatırlayarak dönersin, biri seni öldürmüşse hatırlayarak dirilirsin.”

Behçet Çelik tüm unutulanları hatırlatmak, tüm kovulanları yurtlarına geri döndürmek, tüm öldürülenleri diriltmek istiyor, bu yüzden öykülerinde yolun gölgesini üzerimize düşürüyordu. Geçmiş unutulmamalıydı.

“Geçmiş zamansa acımız çoktan, kekre bile değil, küf karası. Acımış değil, acıymış. Geçen zaman değil uyuşturucunun etkisi, belki de gözün alışması ışıksızlıklara. Sanki ziyan olmuş bir şeyler var krallığımızda. Başka zaman telafi etmek lazım bunu da.”

 

 


Herkes bilsin