Menu
26 Mayıs 2017

Neruda: Karanlıktan selamlar

Tuğçe Madayanti Dizici

 

Şair Neruda’nın tatlı edepsiz hedonist yaşamı ile devrimci senatör Neruda’nın komünist yaşamı, Apollonian ve Dionysian ikili karşıtlığının bütünleşmiş bir portresi olarak karşımıza çıkıyor. Nerudavari bir dünyada Jorge Luis Borges tarzı üst kurmaca fikri taşıyan film eğlenceli olsa da ciddiyetini hiç bozmuyor.- PUAN: 75

 

Sinemada orijinal anlatım dilinin tükenmeyeceğini ısrarla gösteren Şilili yönetmen Pablo Larraín, Neruda filmindeki özgün hamleleri ile mest etti. Yenilikçi ve özgün genç yönetmen Larraín ahlaki belirsizliğin ustalarından. Yönetmenin askeri diktatörlük döneminde geçen filmi Tony Manero ile Katolik Kilise ve ülkenin politik yapısını sert dille deştiği The Club[1] filmi bu ustalığın belirgin örneklerinden. Bu sene içinde izlediğimiz, Jackie Kennedy’nin biyografisi olan Jackie[2] filminde de yönetmen kendine özgü stilini konuşturarak Hollywood’un homojen biyografik film yapısı dışına çıkmıştı. Neruda filmi biyografik bir film değil. Şilili, Nobel ödüllü ünlü şair Neruda’nın hayatının kısa bir dönemine denk düşen hayali bir yorum, bir fantezi.

Senarist Guillermo Calderón’un yarattığı dünya tamamen şiirsel. Nerudavari bir Neruda Şilivari bir Şili adeta. Neruda filmi her ne kadar gerçek bir hikayeye dayanıyor olsa da aslen kurmaca olan film, gerçekliğin şiirsel  ve hayali yorumu ile farklı dünyaların alegorik bir temsili. Kışkırtıcı karakteri olan Neruda, komünist, hedonist, komplike bir karakter. Film Neruda’yı senatör olarak görev yaptığı 1948 yılında partilerde eğlenen,  genelevlerde gezen zevk düşkünü biri olarak da resmediyor. Kısaca şair Neruda’nın tatlı edepsiz hedonist yaşamı ile devrimci senatör Neruda’nın komünist yaşamı Apollonian ve Dionysian ikili karşıtlığının bütünleşmiş bir portresi gibi.

Jorge Luis Borges üst üste bindirilmiş kurmacaların en büyük üstatlarındandır. Filmi izlerken Nerudavari bir dünyanın Borges tarzı işleyişine şahit oldum. Tarihte tanınan insanların, nerede ne zaman ne yaptıklarını biliriz ancak bu insanlar kapıyı kapattıkları anda o kapının arkasındaki kişiler hakkında kurmaca başlar. Üst kurmaca fikri taşıyan film eğlenceli olsa da ciddiyetini hiç bozmuyor. Seyircinin gönlünü de hoş tutan filmde yönetmen asıl ciddi amacını hiç elden bırakmamayı başarıyor. Yönetmenin yapısal ve kurgusal olarak eklediği yenilikler filmin hikayesini beklenen ağırlığından daha eğlenceli hatta romantik bir alana çekmeyi deniyor. Bunu sağlayan en önemli unsur dedektif karakteri. Hatta filmin şairden çok dedektif karakteri hakkında olduğunu düşünmek pek hatalı olmayacaktır.

Başkan tarafından Neruda’yı yakalaması için görevlendirilen dedektif Oscar Peluchonneau gerçekte var olan bir karakter fakat hikayede film için tamamen yeniden yaratılmış. Neruda’nın peşinde onu yakalamak üzere yaratılan bu hayali dedektif karakteri bana kalırsa Neruda filminin başkahramanı. Hatta bu anlamda The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford filmindeki anti kahraman ile paralellik sağlıyor. Fakat trajikomik sıkılmış ruhu ve dar aklı ile Peluchonneau’nun Robert Ford’dan çok daha sempatik bir karakter olduğunu da eklemem gerek. Dedektif karakteri Neruda’yı takip ederken kendini tanıyan birisi. Yani onun polis oluşu ve takibi aslında hikaye ile ilgisiz. Bu yüzden hep geç kalıyor, her zaman bir ipucunu kaçırıyor çünkü Oscar’ın Neruda’yı takip etmeye ihtiyacı var yakalamaya değil. Bu onun için varoluşsal bir seyahat.

Bu kurmacayı, eyleme dökmek için kullanılan metot şahane. Bir diyalog farklı mekanlarda çekiliyor ve kurguda diyalog devamlılığı korunarak mekanlar değişiyor. Bu sayede zaman ve mekan algısı ile oynanarak hikayenin psikolojik etkisi üzerine bir zihin oyunu oynanmış oluyor. İyi bir müziği bir noktaya kadar anlatabilirsin, tamamen anlamak için o müziği dinlemek gerekir. Bu durum bazı orijinal filmler için de geçerlidir. Filmin bu zihin oyununu anlamak için filmi izlemek gerekiyor.

Diğer filmlerinde daha yalın kamera kullanan yönetmen bu filmde steadicam ve dolly de olmak üzere her türlü kamera hareketinden faydalanmış. Bu da filme bir enerji katmış aynı Neruda’nın şiirlerindeki ritim gibi. Filmin retro görüntüsü ve hissi özellikle eski dedektif hikayelerine benzeyen çekimleri ile film sert gerçekleri daha rahat izlenebilir kılmaya yarıyor. Son bir not olarak da filmin ters köşe açılış sahnesine hayran olduğumu eklemek istiyorum. Orijinal bir dili olan bu yaratıcı filmi kaçırmayın.

 


Herkes bilsin