Menu
26 Mayıs 2017

Get Out: Ailen siyahi olduğumu biliyor mu?

Tuğçe Madayanti Dizici

Beyazların siyahi korkusu karşısındaki siyahilerin korkusunu gözlemleyen bu satir-korku filmi bana kalırsa net bir soru soruyor ‘Beraber yaşamayı öğrenemez miyiz?’ ve buna net bir cevap veriyor ‘Hayır’.- Puan: 75

 

Jordan Peele, yazıp yönettiği ilk filmi Get Out (Kapan) ile senenin hakkında en çok konuşulan filmlerinden birine imza atarak bayatlamaya başlayan korku türüne yeni bir soluk getirdi. Amerika’da seçim öncesi dönemde ülke genelinde ırkçılığa ve ırkçı söylemlere karşı siyahiler tarafından gösterilen tepki (blacklash) ve ayrıca politik doğruculuğun iki yüzlülüğünü bir derleme olarak sunan film siyahilere karşı süregelen, bitmek bilmeyen tutumun nasıl bir his olduğunu çok büyük bir başarıyla anlatıyor. Öyle ki film bunu, siyahilerle ilgili veya ırkçılık hakkında çekilmiş onlarca oskar kumaşlı filmden bin kat daha iyi gözlemle sunuyor, adeta siyahilerin anlatmak istediği içselleşmiş her duyguya ses veriyor. Film bana kalırsa net bir soru soruyor ‘Beraber yaşamayı öğrenemez miyiz?’ ve buna net bir cevap veriyor ‘Hayır’.

Bundan elli yıl önce çekilmiş kült filmlerden Night of the Living Dead filmini hatırlarsınız. Siyahi bir adam tek başına bir kasabaya gelir ve kasaba zombiler tarafından ele geçirilmiştir. Çoğu beyaz olan zombilerle canavarlaştırılan beyazlar siyahi olarak resmedilen öcü adamlar çağında cesur bir eleştiri sunmuştu. Jordan Peele ise liberal görünümlü beyazların mahallesine bir siyahi genci sokarak tüyleri diken diken ediyor. The Stepford Wives, her nasıl şovenist erkek korkusundan kurtulan feminist kadınların filmi idiyse Get Out da beyazların siyahi korkusu karşısındaki siyahilerin korkusu. Yani bu film için siyahilerin The Stepford Wives’ı diyebiliriz.

Film ilk sahnesinden itibaren seyirciyi rahatsız bir bölgeye sokmayı başarıyor. Beyazların yaşadığı zengin bir semtte elinde cep telefonu ile adres arayan siyahi gencin yaşadığı gerginlik, rahatsızlık ve bir sorun çıkmasın diye gösterdiği çaba bizleri çok endişelendiriyor. Çünkü seyirci olarak bu gencin hissettiği bu haksız duygunun gerçek olduğunu yani şu an hala siyahilerin bu duyguyu yaşadıklarını biliyoruz. Filmin bu minvalde verdiği rahatsızlık türü gereği korku ile birleşince filmin son sahnesine kadar rahat nefes alamıyorsunuz.

Yönetmenin öngörüsü sayesinde çok doğru bir başrol tercih edilmiş. Zaten filmin başarısının en önemli sebeplerinden biri de elbette ki başrol oyuncusu Daniel Kaluuya. Oyuncunun sevimliliği ve doğallığı filme çok şey katmış... Tonunu John Carpenter tarzında satir-korku olarak ayarlamış olan film ne bütünüyle satir ne de bütünüyle korku filmi. Komedi için fazlasıyla ciddi ancak benim için filmin kusurlarından biri komedisinin tonunun bazen fazlaya kaçması diyebilirim; diğeri ise hikayesindeki küçük büyük twistlerinin kolaylıkla önceden tahmin edilir oluşlarıydı.

 


Herkes bilsin