Menu
18 Aralık 2017

Ayn Şakri Aşıklar Heykelciği...

Sevinç Erbulak

 

Evet Akademi’liler,
Benim meşhur asistan Fırat, nihayet kitabı getirdi. Hani size bir kaç hafta önce yazmıştım ya ben bir kitaba aşık oldum diye ? Hah işte onu.
“100 Objede Dünya Tarihi” ni.
Bende bir Sevinç bir Sevinç. Adıma döndüm inanın, bu büyük harfler ondan :)
Size bu hafta hangi bölümden alıntı yapayım diye düşünürken öyle bir yağmur yağdı ki evden kaçtım, sinemaya gittim ve “ Aile Arasında” filmini izledim bir dostumla. Aman Allahım o nasıl bir serotonindi öyle. Vitamin gibi bir film. Bu anlaşılmaz, anlaşıldığında da katlanılmaz günlerde ne tarifsiz bir vitamin hem de. Hepimize.

Gülse Birsel’in senaryosunu yazdığı, Ozan Açıktan’ın yönettiği Aile Arasında filminde Birsel’in usta gözlemci kalemi, olayları, durumları, karakterleri iç içe, iç içe, hepsinin hikayesinden koca bir dünya yaratarak ele almış. Önemsizmiş gibi görünen o biricik insanların hayatlarını, karmaşalarını, aşklarını, umutlarını ve umutsuzluklarını, dürüstlüğü, komikliği, hatta ölesiye komikliği ve gerçekliği izledik.
Film ne kadar sürüyor bakmadım. Ben sadece izledim. Uzun zamandır bir filmi bu kadar gülerek ve koltuğumda yayıldıkça yayılarak izlememiştim. E tabii eve dönünce de benim malum kitabın kapağını açmadan aklıma yine bu film geldi ve size önce onu önermek istedim.
Lütfen bu hafta bu filme zaman ayırın.
İzledikten sonra görünen görünmeyen bütün ekibi kutlama isteğiyle dolacaksınız. Herkes çok başarılı, herkes; yalnız bir iki  rol karakterden ziyade tip olmaya biraz fazla yaklaşmış, elbette bu bir seçim ama benim için gerçek olmaları daha mühimdi.

Film boyunca Engin Günaydın ve Demet Evgar’a, yeniden hayran kaldım. Hem de binlerce kez.
Hele bazı minicik anların içlerine  öyle hisler, öyle derin bakışlar yerleştirdiler ki, yoksa dedim bu muhteşem ikili elle tutulur olmayanı da mı görünür kılmayı başarıyor kendileri kadar. Hem çok yakışmışlardı, hem de birbirlerini besleyen oyunculuklarıyla her sahnede birbirlerinden doğdular sanki. Bir kaç yerde galiba gülmekten ağladım. Galibası fazla :) Bu da uzun zamandır bana olmayan bir şeydi.
Dediğim gibi filmin bir parçası olan herkesin üzerine düşeni çok iyi yaptığı “ Aile Arasında” çaktırmadan seyirciye söyledikleriyle de kalbimi çaldı.

Behiye hala’da Ayta Sözeri de fena döktürüyor benden söylemesi...Erdal Özyağcılar ve Devrim Yakut da film boyunca ustalık dersi veriyor...Gerçekten harikalar..

Bu hafta gidin tamam mı ? Gülün biraz benim gibi...
 


Söz verdiğim oyunu yazamıyorum biliyorum. Güya bu haftanın yazısı olacaktı. Yazamadım.  Elbette yazacağım. Oyundaki tüm martıları yazacağım. Biraz zaman....
Elimde nefis bir kitapla dolaştım durdum hafa boyunca. Yok şimdi yazmam ne olduğunu, sürpriz :)
Öyle bir roman ki bence yazarın başyapıtı.
Canım Auster’imin. Seçkin Selvi’nin mükemmel çevirisiyle buluşunca da tadından yenmez olmuş. Yazacağım onu da tamam.
Ayrıca başucumdaki masada Mahir (Ünsal Eriş) ve Doğu’nun (Yücel) yeni kitapları duruyor. Bu da demek oluyor ki bu hafta güzel geçecek, dolu dolu.

Size 100 Objede Dünya Tarihi’nden en sevdiğim bölümle başlamak istiyorum tavsiyeme.
Bölümün adı ‘Ayn Şakri Aşıklar Heykelciği'.
Ada bak!

Beytüllahim yakınlarında bulunan bu taş heykelin doğumgünü M.Ö 9000. Son Buzul Çağı sona ererken birileri onu Beytüllahim yakınlarındaki bir nehirden çıkarmış. Jeologların şahane bir şekilde ‘ fingirdeme ‘ olarak ifade ettikleri bir süreç içinde, diğer taşlara çarparak düzleşmiş olması gereken bir çakıl taşı ama bundan yaklaşık 1100 yıl önce, bir insan eli bu güzelce fingirdeyen yuvarlak çakıl taşını yontup şekillendirerek onu British Museum’daki en dokunaklı objelerden biri haline getirmiş.

Bir gün müzeye yolunuz düşerse lütfen siz de çoğu insan gibi, aşıklar heykelciğinin bulunduğu muhafazanın yanından geçip gitmeyin. Kaçırmayın onu!

Yumruk büyüklüğündeki bu küçük, sessiz ve boz renkli taş; ona yaklaştığınızda aslında ne olduğunu size açıveren bir sanat eseri.
Kucaklaşmanın en hakiki haliyle kolları ve bacakları birbirine dolanmış bir çift. Belirgin bir yüz hatları, hatta cinsiyetleri yok ama bu iki insanın göz göze olduğu hemen anlayabiliyorsunuz. Bu obje, Brancusi ve Rodin’in muhteşem öpülen çift tasviriyle karşılaştırılacak kadar eşsiz.
Bu çakıl taşının bir insan eli tarafından şekillendirildiği dönemde insan toplumu değişmekteydi. İklim ısınıp ve insanlar yavaş yavaş Avcı- Toplayıcı’lktan çiftçiliğe dayalıdasın yerleşik bir yaşam biçimine geçerken doğal dünyayla ilişkimiz dönüşüme uğradı.
Dünya ısındıkça, insan yerleşti yazmışım burada kitabın sayfasının alt kısmına... Ne çok seviyorum bu notlarıma zaman geçince geri dönüp bakmayı :)

Heykelcikle ilgili inanılmaz olan bir şey var. Onu kaldırıp başka açılardan baktığınızda tamamen değişiyor olması. Objeyi evirip çevirdikçe ortaya başka bir şey çıkıyor, siz objenin etrafına dönüyorsunuz ve o da gerçek zamanlı olarak kendini sergiliyor.

Size bir şey söyleyeyim mi ? Ben bu yıl sona ermeden gidip onu yerinde göreceğim...Nedenini bilmiyorum ama bu olağanüstü kitabı okuduğumdan beri en büyük hayalim bu objelerin tamamını gidip yerinde görebilmenin saadeti...
Mesela bak :
Bugün, bu aşıkların kucaklaşmasında tasvir edilen insanlar hakkında ne biliyoruz? Yaratıcısı hakkında ne biliyoruz sizce? Taşın yani :)
Acaba tam da o sıralar, garantili bol yiyecek kaynağı nüfus patlamasını mı körükledi? Belki evet. İnsanlar 200-300 nüfuslu büyük köylerde yaşamaya başladı. Bu sayı, o zamana dek dünyanın gördüğü en kalabalık insan topluluğunu oluşturuyordu. Ambarlar dolup baskı ortadan kalkınca düşünmek için zaman oluştu ve bu hızla gelişen yerleşik topluluklar, yeni sosyal ilişkiler kurmaya, yaşamlarının değişen düzenine kafa yormaya ve sanat yapmaya fırsat buldular.
Birbirine dolamış küçük Aşıklar heykelciği bu yeni yaşam şekline ilişkin önemli bir cevap barındırıyor olabilir. Mi? Ay çok heyecan verici...

Bu, birçok şekilde yorumlanabilecek bir obje. Bir dönem, bu cinsel birleşme ve cinselliğin kendisinin ana tanrıça fikriyle ilişkili olduğu düşünülmüş olabilir çünkü çiftçilerin esas sorununun mahsulün bereketi olduğu varsayılıyor.
Kitabın yazarına göre, kucaklaşan çift figürünün müşfikliği kesinlikle çoğalmaya yönelik bir coşkuyu değil, aşkı temsil ediyor.
Başka bir açıdan da bize, değişmekte olan bir topluluğun belgesi olarak değil, dokunaklı bir sanat eseri olarak sesleniyor.

Ve güzel Akademi’liler, Ayn Şakri Aşıkları ile Rodin’in Öpücük heykeli arasında 1100 yıl varken, öyle sanıyorum ki insanın arzularında pek az değişiklik var......
Bu avuç içi kadarcık taş, beni, onu gördüğüm gün kendine aşık edecek bunu şimdiden biliyorum.
İşte size söz verdiğim gibi “100 Objede Dünya Tarihi” kitabından seçtiğim ilk bölüm bitti.
Aşkla, Tutkuyla ve heyecanla kalın.
Pazartesiymiş sendrommuş, onlar de neymiş öyle ?
Sevinç.....

 


Herkes bilsin