Siyahkalem'in iblisleriyle dövüş...
fotoğraf: Fatih Albümleri / Siyah Kalem
Aslıhan Kazancı
Kâr-ı Üstad Muhammed Siyahkalem'in tasvir ettiği bariz ifritlerin yanında tembel ya da hiçbir işe yaramadığının farkında olmayıp baş ifritleri sulayan dolaylı ifritler.
Neler oluyor? Ben ne yapıyorum? Ülkemde neler oluyor? Dünya’da ve dünyada neler oluyor? Ben ne yapabilirim? Okyanusun bilinmeyen derinliklerinde, kâinatta, içimizde neler oluyor? Neler olacak? Dünyalıların ve özellikle bizim memlekettekilerin bilincini böylesi tufanlar yaratarak akmaktan alıkoyamadığı zamanlardayız. Her zamanın benzeri görünür/görünmez tufanlar tetikleyen kendine has nitelikleri olsada entropi zamanla artmakta ve her şey bizimkisi kadar küçük bir gezegende bile feci hissedilir biçimde kaotikleşmekte. Üstüne üstlük her yerde akan bu karmaşadan hiçbir zaman olunmadığı kadar haberdarız. Evren belki sonsuza kadar genişleyecek ya da bir noktadan sonra büzülecek ya da büzülüyor, bilebilmeyi umuyoruz; "Bu dünya soğuyacak günün birinde,” biliyoruz; buzulların erimesiyle alt katmanlarda çok zaman önce sıkışmış havanın bile salındığı noktaya geldik, duyuyoruz; aşağılık birtakım mahlukat cani planlar yapıyor ve gerçekleştiriyor, fena bir şekilde deneyimliyoruz; akciğerlerimiz her an oksijen çalıp karbondioksit atmakta, şişip çekilmekte, yaşam bu. Gidişat hep keşmekeşe meyilli ve bu evrilişte kötüyle savaş şart, evrilişin ta kendisi. Cahil, cani ve umutsuzlarla karşı ya istiklâl ya ölüm! Hasan Tahsin’in, Fethi Sekin'in direnişine katılacak, Siyahkalem'in iblisleriyle dövüşeceğiz. Bu kozmik zeybekte hem tek hem beraber döneceğiz.
Lafta kalan soyut bir dayanışma kavramından, işe yaramaz anlık galeyanlardan ya da ucuz vicdan rahatlatmalardan bahsetmiyorum. Örneğin: #birşeybirşeybaşaramayacaksınız- eve git Acun vb. izle; vahim bir olay sonrası olayı kınayan şablon, olmadı kara ekran, illüstrasyon, fotoğraf vs. paylaş- herkes gibi duruma tepkini gösterdin- vicdanın artık rahat olmalı- "başka ne yapabilirsin ki?” ya da bol Guy Debord alıntılı, simülakr/simülasyon referanslı falan (asla özgün olmayan, aynı şeyleri tekrar eden hatta güya kınadığı gösterinin daha beterini yapan) bir şeyler yaz, hem tepkini koymuş ol hem ilgili konular hakkında ne kadar yetkin olduğunu göster. Vay! Ben açıkcası "flaş haber"lerin eksik olmadığı gündemde çoğunlukla bu döngüyü görüyorum. Kâr-ı Üstad Muhammed Siyahkalem'in tasvir ettiği bariz ifritlerin yanında tembel ya da hiçbir işe yaramadığının farkında olmayıp baş ifritleri sulayan dolaylı ifritler. Peki ne yapacağız?
Aslında bu soruyu çoğu zaman kendime soruyorum. Her seferinde farkediyorum ki yapabileceğim en değerli şey yaptığım işi yapabileceğim en iyi şekilde yapmak. Lüzumsuz nostaljiye de gerek yok. Kötülük hep vardı ve biz, bize umut veren yapıtların şevkiyle yaşamaya devam ediyorsak, bu onları yaratanların her şeyin farkında olup her şeye karşı itinâyla üretmesinden. Habis haşmetlülere karşı çocuk devrimi! Günümüze zıplayalım. Konu özellikle teröre gelince, olayların aslını bilmiyoruz. Aslında bakarsanız detaylarıyla bilmek ve doğrudan çözmek durumunda olan makam da biz değiliz. Hem bu sebepten hem de bilmemnesansürlerinden ötürü özüyle hiçbir zaman da bilemeyeceğiz. Ne yapalım bunu asla kabullenmeyip oturup aylarca bunu mu tartışalım? Sigara, sigara, iç, iç, of, fena… Benzeri bir olay başımıza gelecek mi? Maalesef onu da bilemeyiz ve böyle bir risk de var hani. Ne yani hâlihazırdaki tembelliğe yeni bir bahane mi olsun? Ancak durumla ilgilenenlerin göründüklerinden daha nitelikli olmalarını umabiliriz, durumun kendisiyle direkt olarak yapabileceğimiz bir şey yok. Hakikaten kendine, ülkeye, insanlığa, tabiata faydalı olma gibi bir gaye içtenlikle varsa olanlar canımızı sıksa da üretmemize engel olmamalıdır. Karakalem gibi insanlar ve cinlerin ustası olageldiğimiz bu coğrafyada iyiyi ve kötüyü; ışığı ve karanlığı; ve geçmişi ve geleceği ölçecek şekilde evrildik. Her şeye rağmen Kuvây-ı Çocuk!
Hiçbir şey görünürde iyiye gitmezken ifritsavıcı birkaç şey ise şunlar olabilir. Ülkemizin başındaki en büyük belâ kötü müzikten kaçınma, o gürültüleri kovalama. Beynin ve vücudun ritmini ve frekanslarını kodlayan müziğin hâli ortada. Kötü niyetle, kötü niyetle olmasada terbiye edilmemiş cehaletlerinden dolayı kötü işler yapan kimseler ve işleri kutsanmakta, teşvik edilmekte. Bunlarla kişisel savaşın ötesinde sözü ve hükmü geçen kimselerin rehberliğinde bir şeyler tez yapıla! Benzer şekilde başka büyük dert ise dünyanın en harika coğrafyalarından birinin yavşaklar öncülüğünde görsel cehenneme dönüştürülmesi. Şehrin ve şehirciliğin canına okunmasının dışında viraneleşmeye kişiler de bireysel ölçekte “katkı"da bulunuyor. Miras kalan yapıların cup müteahhite devri, tabela ve tabela benzeri dış cephe elemanlarına dair düzenleyici bir yasa olmayışından ya da varsa da bu düzenlemelerin işlemeyişinden ötürü binlerce farklı tarzda ve ölçekte insan beynini bulandıran tabelalar ve bunların özentilik, cehalet ve yine yavşaklıktan Türkçe olmayışları… Küçük şeyler gibi geliyor kulağa ama şehir silüetinin yanında asıl maruz kaldığımız görsel kirlilikler bunlar. Göz hizanızda neler gördüğünüze bakın ve bu gördüklerinizin sizi nasıl etkileyebileceğini bir düşünün. Doğrudan olduğu gibi dolaylı yoldan da zehirleniyoruz. Bu konuda yine kişisel direnişlerin dışında ise Halley yıldızından kendisi tekrar görülene kadar kültürlü bir şehirciliğe kavuşmayı nasip etmesini umabiliriz.
Son olarak yazıda bahsi geçen Siyahkalem'den kısaca bahsetmek gerekirse, kendilerini “Ben Mehmed Siyah Kalem İnsanlar ve Cinlerin Ustası” olarak takdim etmişlerdir. Bana kalırsa Osmanlı dönemi boyunca, imparatorluk ölçeğinde büyük sıçramalar yapamamış minyatür resim sanatının en özgün işlerini yapmış ya da yapmışlardır. Kimi işlerde “Kâr-ı Üstad Muhammed Siyah Kalem” (Üstad Mehmet Siyah Kalem’in işi) imzası olsa da, bunun tek kişiye mi ait yoksa üslup mu olduğu hâlâ bilinmemektedir. Hatta imzaların sonradan eklenmiş olabileceği de söz konusu. Konu hakkında çalışanların fikir birliğine vardığı nokta ise Siyahkalem in Orta Asya, Anadolu, İran ve Hint kültürlerine vakıf olduğu ve bir kervansaray gibi bu kültürleri, mitlerini ve ritimlerini kazanında kaynattığı. Resimlerinderlenmeden önce rulolar halinde olması ise taşınmak üzere ve sözlü hikaye anlatımına görselleriyle katkıda bulunmak üzere yapılmış olabileceği ihtimalini desteklemekte. Yerleşik toplulukların dinî mekanlarındaki sembolik dekoratif ve yapısal unsurların göçebe hâli yahut günümüzdeki resimli hikaye kitapları gibi düşünülebilir. Çok kültürlülük ve çok üslubun oynaştığı resimlerde ifritler dans ve büyüleriyle âleme düğümler atar; güneşleri halkalar hâlinde kollarına, boyunlarına, bileklerine geçirmiş yaratıklar zamansız ve mekânsızlıkta sizi bizi bekler, yalınayak göçerlerin başına gelecek vardır hatta gelmiştir, onlarla uğraşır dururlar; dönen duran şamanlar maskeler takar, davullar çalar ve yer altı ve üstünde kovalar durur meçhul mahlukatı. Hep gördüğümüz şeyler yani. Resimlerin anlattığı hikayelerin kaybolmasının önemi yok, olan biten hâlâ aynı. Cinler fesatlık peşinde, birileri onlarla uğraşmakta ve hepsi birarada cenk ve çeng etmekte. Ben Aslıhan Kazancı insanlar ve cinlerin ustası, eminim siz de öylesiniz.
(Resim: Danseden Şeytanlar)
(Fotoğraf: Anayasa değişikliği görüşmelerinde Mecliste kavga)