İşçi Bakışlı Haziran'dan Gezi'ye Selam
Orhan Gökdemir
Eyüp Karakolunun işçiler tarafından basılıp nezarethanedeki yoldaşlarını söküp almaları kalmış bende yalnız. Uzaklardan baka kalmıştık olup bitene. İşçi ne, direniş neden, grev nasıl nerden bilelim? Çok küçüktük daha. 50’sinde anladık ki 15-16 Haziran bizim çocukluğumuzun Gezi direnişidir.
15-16 Haziran işçi kokuludur ama, kirli yüzlüdür, devrimci bıyıklıdır, kasklıdır, kömür kıvamındadır, ekmek arası zeytin tadındadır. Üstelik hiç umulmadık bir zamandadır.
Çocuklar henüz kendi destanlarını yazmak üzere kaçaktır, dağlardadır, Nurhak’tadır, Kızıldere’dedir, hücrelerdedir, ODTÜ’dedir, Ankara’da Siyasaldadır, İstanbul Hukuktadır. Az sonra ipi çekilecek, sandalyesine tekme atılacaktır Deniz Gezmiş’in. Mahir, İsraillinin kafasına silahını dayayacaktır birazdan ve dudaklarının arasından Conilere yakası açılmadık bir küfür savuracaktır.
İşçi sınıfı onlar için, hatta yollarını gözleyen herkes için ayağa kalkışıyla yeni bir dünya kurulacağına inanılan eski, uzak bir efsanedir henüz. 1917 sonbaharında uzak kuzey bölgelerinde ortaya çıkmış ve yeni bir dünya kurarak gücünü ispat etmiştir gerçi. Ama rastlanır bir şeydir tarih yapmak üzere sahneye fırlayışı. İnanışa göre bizdekiler biraz geri, biraz yenidir ama zincirleri kırabilecek tek güç onlardır nihayetinde.
Gezi çok uzaktır daha ama Gezi’de yürüyecek çocukların anneleri, babaları, teyzeleri, halaları, amcaları sokakta direniştedir. Faşizme karşı omuz omuza, sırt sırta, yan yana amansız bir kavgadır bu. Memleket savunulacaktır bir kez daha, ite, kurda, kuşa kaptırılmayacaktır.
İşte böylesine umutlu, karamsar, cesur ve genç günlerin birinde gösterdi o sınıf devrimci pazılarını.
15 Haziran günü, yüzü aşkın işyerinde 75 bin işçi düştü yola. 16 Haziran günü iki yüze yakın fabrikadan 150 bin işçi fırladı sokağa. O iki gün boyunca İstanbul’da, Gebze’de, İzmit’te makinalar durdu, dişlilerin sesi kesildi, fabrikalar doyumsuz bir şenliğe durdu. Her yakada işçi yüzlü yürüyüşler, mitingler. Kartal’da, Levent’te, Topkapı tarafında çatışmalar çıktı haliyle, ateş açtı polisler yürüyenlere doğru. Tanklarıyla, zırhlı birlikleriyle, süngü takılmış tüfekleriyle ordu geldi ardından, yürüdü işçilerin üstüne doğru.
Ama aştı işçiler askerlerin oluşturduğu barikatları, kucaklaştılar halkın çocuklarıyla. Hal böyle olunca yürüyenler polisi ezip geçti her yerde. Karakolların işçileri tutamayacağı o anda anlaşıldı. Öfke sığmayacaktı karakollara. Tutuklanan işçileri kurtarmak için işçilerin tutuldukları karakollar basıldı. Bazı polislerin silahlarına el konuldu. Kadıköy’deki polisin açtığı ateş sonucunda üç işçi öldü, 200 kişi yaralandı. İstanbul’un iki yakasındaki işçilerin bir araya gelmesini engellemek için vapur seferleri iptal edildi. Levent yakasından gelen büyük işçi koluyla, Unkapanı-Eminönü’nde biriken işçi kollarının birleşmemesi için Haliç üzerindeki iki köprü açıldı. Ne kadar tanıdık işler değil mi?
Sonra sıkıyönetim, işten çıkarmalar, tutuklamalar, işkenceler ve davalar… Sandılar ki bastırdılar o büyük isyanı.
Böyledir hayat işte. Biz bir daha 15-16 Haziran olmaz önyargısıyla yaşadık. Olmadı gerçekten ama Gezi oldu. İşçi sınıfımızın o şanlı yürüyüşü ile Haziran ortasında açtığı sayfa, Haziran başında ayaklanan halkımızın mührüyle damgalandı. 150 bin işçinin açtığı yoldan bayraklarıyla 10 milyon insan yürüdü. Ve aşılmaz bir barikat kurup gericiliğin önüne, tarih bir daha göreve çağırana kadar çekildi. O parkı şimdi Gezi’de düşen çocukların hayaletleri bekliyor.
İkisi de Haziran’dadır üstelik. Demek artık Haziran kutsal direniş ayımızdır ve devrimci direnişlerimizde kayıplarımızı anma zamanımızdır.
15-16 Haziran’dan önce Nazım’ı, Gezi’den önce Kazım’ı, Gezi’de Ali İsmail’i, Abdullah’ı, Ethem’i, Mehmet’i, Berkin’i…
Haziran ortasında Mutlu Akü Fabrikası işçisi Yaşar Yıldırım’ı, Vinleks işçisi Mustafa Bayram’ı, Cevizli Tekel Fabrikası işçisi Mehmet Gıdak’ı, Gıslaved işçisi Hüseyin Çapkan’ı, Aliağa rafinerisi işçisi - sendikacı Necmettin Giritlioğlu’nu…
31 Mart’ta o parkta yükselen kışlada “şeriat isteriz” nidalarıyla ayaklanmış gericileri bastırmak için koşan her dinden, her dilden Hareket ordusu ölülerini de ekleyin yanına, ne büyük ne şanlı bir geleneğimiz olduğunu anlarsınız.
Ölülerimiz… Genç ölülerimiz! Tarihtir bu, bir halkın hikâyesi böyle toprağa vakitsiz düşenlerce yazılır. İsimler, yüzler yiter gider, direniş baki kalır.
Demek artık Haziran kutsal direniş ayımızdır ve devrimci direnişlerimizde kayıplarımızı anma zamanımızdır.
Haziran’dır, sıcaktır… Birikmiş acıların hesabı mutlaka sorulacaktır.