Menu

Aydınlanma cüretli insanların işidir

Orhan Gökdemir

 

Martin Bernal “Kara Atena” adlı kitabında bugünkü tarih kurgumuzun büyük ölçüde 19. Yüzyılda şekillendiğini söyler. Gerçekten de öyle olmuştur. Belki de 19. yüzyıla “tarih yüzyılı” denmesini sebebi budur. Tarihle haşır neşir olunan bir yüzyıl olduğu kuşku götürmez; çünkü bir yandan eskisi silinmekte, bir yandan da yerine yenisi imal edilmektedir.

Bu imalatta kaybettiklerimizden biri eski Mısır’ın insanlığın kısa macerasında oynadığı büyük roldür. Onunla birlikte Masonluğun ve Aydınlanmacıların rolü de en aza indirilmiştir. Hâlbuki 15. yüzyıl ile 18. yüzyıl büyük ölçüde onların yüzyılıdır. 19. yüzyılda sildiklerinin yerine eski Yunanistan’ı yerleştirdiler. Uzun gelen yerlerini kısalttılar, kısa gelenleri uzattılar. Böylece tuhaf, hem çocuk hem de kendi kendisinin babası olan mucizevi bir kültür ortaya çıktı.

Bernal “Kara Atena” derken işte bu hokus pokusu kastetmektedir. Afrika’dan gelen ılık esintilerin ürünüdür Atena. Yunanistan Fenikelilerin eli değdiği için Yunanistan olmuştur. Hala Fenike elifbasına kullanmaktadır mesela. Ve asıl önemlisi Masonlar da, Aydınlanmacılar da büyük ölçüde Mısır’dan gelen esintilerin ürünüdür. Mısır kültürüne, inancına büyük hürmet beslemişler, hatta yer yer açıkça onun izinden gitmişlerdir. Yani Aydınlanma tarihin bir noktasında birdenbire ortaya çıkan akıllı-rasyonel insanların işi değildir. Onlar bir inanç çatışmasının ortasında ortaya çıkmışlar, yerleşik dinin otoritesini kırdıkları oranda ışığın sızmasına neden olmuşlardır.

***

Nicolaus Copernicus, 1473’te doğdu 1543’te öldü. Giordano Bruno, 1548’de doğdu 1600’de öldürüldü. Tommaso Campanella,1568’de doğdu 1639’da öldü. Galileo Galilei, 1564’de doğdu 1642’de öldü. Gottfried Leibniz, 1646’da doğdu 1716’da öldü. Isaac Newton sonuncusu, 1643’te doğdu 1727’de öldü. Demek ki 16. yüzyılın ikinci yarısında başlayan ve 18. yüzyılın başında biten, esasında ortalama bir yüzyıllık bir hareketten söz ediyoruz. Bu düşünürlerin çoğunun birbirini tanımasını, birbirlerinden etkilenmesini şaşırtıcı sayamayız. Bir dalganın üzerinde geldiler ve birbirlerine tutunarak bir dalga yarattılar. Dinin ve onun yeryüzündeki “bekçisi” kilisenin yol açtığı koyu karanlıkta, bugün bize pek de anlamlı gelmeyecek işaretlere tutunarak ışığa yürümeleri devrimci bir cürettir; müthiştir. Aydınlanma cüretli insanların işidir.

Rahiplikten kâfirliğe hızlı bir geçiş yapan Giordano Bruno zamanının en büyük filozoflarının birisi olarak kabul görüyordu. Hermetizm’in erdemlerini anlatarak ve Hermetizm prensiplerine dayalı bir toplumsal devrimi vazederek Avrupa’yı dolaştı. Sanki gösterişli ve inatçı bir Mesih’ti. Çok yüksek bir egosu ve kendi mükemmelliğine kesin inancı vardı. Nasıl olabilir ki başka? Hermetik vecize “magnum miraculum est homo”u (insan büyük bir mucizedir) düstur edinmişti. İnsanı önemsiz ve değersiz bulanlara kızgındı. Kendisini, mucizevi insanın yaşayan bir kanıtı olarak görüyordu.

1576 yılında, yirmi sekiz yaşındayken, kâfirlik şüphesiyle gözetlenmeye başlandı. Kilise kanunlarını çiğnemişti. Manastırı terk ederek Napoli’den kaçtı. Takip eden beş yıl boyunca Venedik, Padua, Milan, Cenova, Lyons ve Tulus’da görüldü. Kilise şüphelerinde haklıydı. Bu genç adama kendisinden yüz yıl önce keşfedilen Hermetika’nın halesindeydi. Sihirli Mısır dininin sadece en eski din değil, hem Museviliğin hem de Hıristiyanlığın kararttığı ve yozlaştırdığı tek gerçek din olduğunu savunuyordu. Eski Mısır dinini yeniden kurmanın görevi olduğuna ve bunun Avrupa’nın politik ve toplumsal sorunlarına bir son vereceğine tutkulu bir şekilde inanıyordu. İnancının gereğini yaptı. Katolik Kilisesi’ni ve Papa’yı iflah olmaz bir zalim olmakla suçladı. Haliyle devrimin daha gizli kapaklı yöntemler kullanarak gerçekleştirilebileceğine karar verdi. Almanya’da “Giordanisti” adında gizli bir topluluk kurdu. Giordanisti, etkin bir Hermetik direniş hareketi olacaktı. Kısa zamanda İngiltere ve Fransa’da müritler edindi. Avrupa’nın pek çok yerinde, Bruno’nun mesajını taşıyan hoca ve öğrenci hareketliliği ortaya çıkıyordu.

Bu tehlikeli yıkıcı faaliyetleri nedeniyle 1592’de Venedik’te Engizisyona teslim edildi. Sorguya çekildi ve Roma’daki Yüce Engizisyonun emriyle Roma’ya teslim edildi. Beş yıl boyunca sorgusuz hapiste tutuldu. 17 Şubat 1600’de yakılarak öldürüldü. İdama tanıklık eden Alman Caspar Schoppe, Bruno’nun idamına gerekçe gösterilen aykırı görüşlerin listesini yapmıştı; Çok sayıda dünyanın olduğuna, sihre, Kutsal Ruh’un ve “anima mundi”nin (dünyanın ruhu) bir ve aynı olduğuna, Musa’nın Mısırlılardan sihir öğrenen sıradan biri ve İsa Mesih’in de bir Mecusi olduğuna inanmaktaydı.

Giordiano Bruno Heykeli - Kutlama, Roma, Haziran 1889


Evet, Bruno bir Hermetikti ve inançlarının kaynağı eski Mısır’dı. O inançlardan bir devrim programı çıkarmıştı. Gerçek ve yozlaşmamış din olan eski Mısır dininin kendi yaşamı içinde geri döneceğine, Vatikan’ın egemenliğine son vereceğine inanıyordu. Bambaşka bir Hıristiyanlık yorumu vardı ayrıca. İsa’nın esas görevinin Museviliği Mısırlı köklerine geri döndürmek olduğunu düşünüyordu. Bu tuhaf iddia Bruno’dan sonra dilden dile dolaşacaktı. Örneğin psikanalizin kurucusu Sigmund Freud, Bruno’dan yüzyıllarca sonra Hıristiyanlığın kuruluşunu çok tanrıcı “Amon dini”nin büyük geri dönüşü olarak yorumlayacaktı.

“Magnum miraculum est homo”… Sonunda gerçekten de insanın bir mucize olduğunu ispat etti. Bruno bir mucizedir.

Aydınlanma davası için dövüşmese ve düşmese bile büyük bir insandır Bruno. Sonsuz uzay fikrini ve atomları, yinelenen organizma fikrini ona borçluyuz. Bütün bunları sihirli bir metnin verdiği ilhamla yapmış olması inanılmazdır.

Lynn Picknett ve Clive Prince’ın onu ve takipçilerinin devrimini anlatan “Yasaklanmış Evren” adlı kitabını Omega Yayınları ile birlikte yayına hazırlıyoruz. Tartışması Bruno ile başlayan Aydınlanmacı gelenektir. Çalışmanın asıl çarpıcı iddiası Bruno, Campenella ve diğer aydınlıkçıların bir gizli örgütün parçaları olduğudur. “Giordanisti”, kiliseye karşı Hermetik bir cumhuriyet kurma peşindedir. Güneş Ülkesi, Civitas Solis, cumhuriyetçi devrimden sonra kurulacak şehrin bir taslağıdır aslında. Devrim girişimi başarısız olmuştur. Campenalla tövbe ederek ve deli taklidi yaparak kurtulmuş, Bruno yakılmıştır. Işıklı tarihimizin zenginlikleridir.

***

“Thrice-Great” (Üç kez büyük) Hermes Trismegistus, bilgeliği Hermetica adındaki bir kitap koleksiyonunda yer alan Mısırlı bir bilge ve öğretmen. Tanrı Hermes’in ya da Roma eşdeğeri Merkür’ün soyundan geldiğini inanılmakta. Orta Çağ’da, onun olduğuna inanılan yazıların garip parçalarından ve eski metinlerde ona ve çalışmalarına yapılan referanslarla tanınan, yarı tanrı yarı insan, tam anlamıyla bulanık ve efsanevi bir figürden söz ediyoruz. Hermetik metinler bir taraftan felsefi ve kozmolojik ilmin diğer taraftan da astroloji, simya ve büyünün bir karışımıdır. Kendisi de metinleri de felsefenin ve kozmolojinin büyülü bir dünya görüşünden ayrılamayacağının düşünüldüğü bir zaman aralığının bakiyeleridir.

***

Bruno’nun ufukta parıldayan ve yıldızlarda yazılı olan büyük sihirli dönüşüm konusundaki inancını Campanella da paylaşıyordu. Öncü Bruno, güneş merkezliliğini Hermetik devriminin merkezi olarak ilan etmiş, kilisenin düşüşünü veya yenilenmesini tetikleyecek olan bir işaret haline getirmişti. Giordanisti’lere göre, güneş merkezlilik sadece bir teori değildi: Yeni bir Hermetik ütopyaydı. Tommaso Campanella, Bruno’nun ruhani varisi ve büyük olasılıkla Giordanistiydi. Napoli Krallığı’na ve dolayısıyla İspanyol tahtına karşı, yani Katolik ülküsüne en bağlı olduğu düşünülen kişilere saldırmayı amaçlayan bir ayaklanma başlattı. Bekledikleri aydınlanma 1600 yılında kuvveden fiile çıkacaktı. Aydınlık yeni yüzyılın yaklaşıyor olması, Campanella’yı Bruno’dan çok daha cüretkâr olması için cesaretlendirdi. Napoli’den ayrılıp güneye giderek kendisini Calabria’dan başlayarak tüm Napoli krallığına yayılacak bir ayaklanma düzenlemeye adadı. Eğer başarılı olsaydı, bu ayaklanma Hermetik cumhuriyeti Papalığa ait devletlerin çok yakınına getirecekti. Bu da Papa ile yandaşları için çok endişe verici bir olasılıktı.

Ancak, ayaklanma gerçekleşmedi. Muhbirler yetkilileri haberdar etti ve Kasım 1599’da örgüt acımasızca parçalandıktan sonra Campanella ile diğer liderler tutuklandı. Bu gelişme Engizisyonun ayaklanmanın ruhani lideri Bruno’dan kurtulma konusundaki ani kararının da gerçek nedeniydi.

Zincirin Campenella’dan sonraki halkası Galileo’dur. Sonradan uydurulmuş efsaneler (ama dünya yine de dönüyor!) bir yana bırakılırsa hepsi çağlarının insanlarıydı. Çağlarının ise değişme zamanı gelmişti, aktörlerini arıyordu. Bu zeki, tuhaf, inatçı ve inançlı insanlar için hazırlanan tarihsel sahne işte budur. Aydınlanma tarihimizde, Bruno’dan başlayan, Decart’a, Leibniz’e, Newton’a uzanan bir gelenek, bir örgüt saptayabiliyoruz. Newton bu örgütün en önemli temsilcisiydi. Onun simya yazılarının koleksiyoncusu iktisatçı John Maynard Keynes şöyle demişti; O sihirbazların sonuncusuydu!

***

Katolik kilisesini alaşağı edip “Hermetik cumhuriyet” kuramadılar ama otoritesini büyük ölçüde alaşağı ettiler. Onların yarım bıraktığı işi Fransız Devrimi tamamladı. Papazları giyotine gönderip onların boşalttığı yerde bir “bilim dini” kurmaya yeltendiler. Devrimcilere yakışır cüretli bir iştir. Cumhuriyet işte böylesine karmaşık, inatçı ve uzun bir mücadele tarihinin getirisi oldu.

Yalnız 19. yüzyılda batı için yeni bir tarih imalatının Fransız Devriminin yenildiğinin düşünüldüğü bir zamana denk gelmesi üzerine düşünülmelidir. “Helenizm, Siyonizm, Türkçülük”de ileri sürdüm, mevcut felsefe tarihimizin Yunanistan’dan başlamasının da Navarin’de Osmanlı-Mısır donanmasının birleşik Avrupa donanması tarafından yok edilmesinin büyük etkisi vardır. Yani elimizde gerçek olarak tuttuğumuz her şey ideolojik bir şekillenmeden geçmiştir. Bizim ise, şimdi başka bir gerçeğe ihtiyacımız var. Kazıyoruz, kazdıkça Aydınlanma ve cumhuriyetle karşılaşmaktan cesaret alıyoruz. Yürüyoruz…

 

Dinler Tarihinde Senkretik Haller

 

 


Herkes bilsin