Menu

Duruş!

Ünlülerin o şatafatın içinde, kırmızı halı üzerinde yürüyebilecekleri ve o duygularını tatmin edebilecekleri başka bir mecraları yok, anlıyoruz.

Peki, ya sanatçıların?

 

Yıl 1977. ‘72’de asmışlar Deniz Gezmiş’i, Yusuf’u, Hüseyin’i. Sinan Cemgil Nurhak’ta Mahir Çayan Kızıldere’de öldürülmüş. Erdal Eren'in yaşını büyütüp asmalarına var daha. Yılmaz Güney Yumurtalık savcısını vurmaktan mahpus, Çirkin Krallık’tan istifa etmiş, dört duvar arasında politik sinemayla uğraşmakta. Tarık Akan sırtını şöhrete dönüp yüzünü devrime vermekte, Yılmaz Güney’le arasında demir parmaklıklar, akıl akılla, kalp kalple buluşmakta. Sinema ise sansürle boğuşmakta.

Sinema boğuluyor, makaralar makaslanıyor, sansür kurulu çalışıyor, bıçak kemikte.

Tarık Akan buluşuyor Yavuz Özkan’la birlikte Vedat Türkali'nin evinde. Çare yok, sansürle kavga verilecek. Kavga vermek için Yeşilçam örgütlenecek. Tarihinde ilk kez… Kolay zordan korkar, zor inada yenilir. Yeşilçam’ın jönü, jöndamı, yönetmeni, setçisi bir araya gelecek, Ankara’ya yürünecek. Önce Tarık Akan yürüdü o evden o ofise, o sendikadan o sete. Sonra da 500’ü aşkın sinemacı peşi sıra Ankara’ya. Sinemacılar tıpkı işçiler gibi ellerinde pankartlar, ağızlarında sloganlar marşlar yürüyorlardı. Halk, işçiler şaşkın ama mutluydu, mutlu ve umutlu. Sansür kuruluysa korku dolu. Yıl 1977.

Yıl 1988, Erdal Eren'in büyütmüşler yaşını, Yılmaz Güney gurbette kahrından ölmüş, Tarık Akan içerde işkence görmüş, çıkmış dışarı, artık 11 yıl öncesine nazaran daha yakışıklı. Bakanlığın İstanbul Film Festivali 'ne katılacak 5 filmi sansürleme kararına tepkiler çığ gibi büyümekte. Jüri Başkanı Elia Kazan önce görmezden geliyor tepkileri ama ne çare. Memleketin örgütlenen sinemacıları aşıyor Elia Kazanı yürüyor Taksim’e. Dönemin Kültür Bakanı daha fazla faş olmasın diye hükümet, bir kararnameyle sansür dışı tutuyor festivalleri.

Şimdi gelelim 2011’e, Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne. Ne diyor Tarık Akan?

"Silivri, Ergenekon, Balyoz, YÖK, adalet, gençlik... Yahu lütfen 2011 ak mı kara mı siz karar verin!"

2013'ün Haziran’ında vermiştik kara’rı. Yürüdük, direndik, mücadele ettik. Bu daha başlangıçtı. Çapulcuyduk, süpürülüp atılmalıydık meydandan...

Karaydı, kapkaraydı kaşları. Ekmek almaya çıkmıştı. 14 yaşındaydı. Adı Berkan Elvan'dı. Ali İsmail Korkmaz’dı, Mehmet Ayvalıtaş’tı, Ethem Sarısülük’tü, Abdullah Cömert’ti.

2013’ün Ekim ayında Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne damgasını Haziran Ayaklanması vurmuştu. Şerif Gören'in, Ahmet Mekin'in, Işık Yenersu’nun konuşmaları Gezi sloganlarıyla kesiliyordu sık sık.

2014’ün Ocak ayına gelelim şimdi. Sessiz sedasız gerçekleşen bir düzenleme kimsenin dikkatini çekmemişti. Henüz… Sinema Genel Müdürlüğü İstanbul Film Festivali yöneticilerine bir yazı göndererek festivale katılacak filmlerin bakanlıktan onay alması gerektiğini bildirdi. 1988 yılındaki büyük yürüyüşle kaldırılan festivallere bakanlık denetimi geri döndürülüyordu. 2014’ten ‘88’e bir hamlede geri dönülüyor, sansür kurumunun ruhu geri çağrılıyordu. Geldiyse üç kere vurması yeterliydi. Vurdu.

Vurdu, hem de hemen. 51.’si düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne Belgesel Film kategorisinde başvuran ve ön jüri tarafından festivalde yarışmaya değer bulunan, Gezi Direnişini konu alan Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek belgeseli TCK’nın 125’inci ve 299’uncu maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle festival yönetimi tarafından yarışma dışı bırakıldı. Yönetim ilk önce kaçak dövüşüyor, yasa maddelerinin ardına sığınıyordu. Sonra pervasızlaştı. Ön Jüri'nin seçimleri tavsiye niteliğindeydi ve komite bu seçime müdahale etme hakkına sahipti. Tepkiler dinmeyince gemi azıya aldı ve baklayı ağzından çıkardı. Belgeselde Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret vardı. Tepkiler arttı ve yönetim bu tepkileri alaya aldı. “Ufak bir sansürle film yarışmaya alınabilirdi.”

Alaya aldı çünkü sinemacıların bir bütün olarak hareket edemeyeceğinin, örgütlü davranamayacağının farkındaydı. Kimi jüriden çekilecekti, kimi susacaktı, çoğu tepki gösterecek ama festivalde kalacaktı. Öyle de oldu. Sinemacılar sansürle hesaplaşmadı. Ulusal Uzun Metraj film kategorisinde 9 filmin yönetmenin de yer aldığı 15 yönetmen sansüre karşı ortak bir bildiri yayınladı. Bildiriyi yayınlayan yönetmenlerin bir kısmı festivalde kalmayı sürdürdü. 6 farklı kategoriden 10 sinemacı ve sinema yazarıysa jüriden çekildiğini açıkladı. Belgesel Film kategorisi iptal edildi.

Gerisi? Söylendi, sustu ya da çıkarının peşinden koştu. Sansürle hesaplaşılamadı. '88, 2014’ü yendi ama asıl kaybeden 2013’ün Haziran'ı oldu. Bir de utanmazca ödülleri onlara adadıkları Gezi'nin ölümsüz çocukları.

Sonraki yıl susuldu. Sonraki yıl da. Sansür kazandı. Hükümet içinse Altın Portakal ya onun olacaktı ya kara toprağın. Öyle de oldu.

Ünlülerin o şatafatın içinde, kırmızı halı üzerinde yürüyebilecekleri ve o duygularını tatmin edebilecekleri başka bir mecraları yok, anlıyoruz.

Peki, ya sanatçıların?

Tarık Akan cenazesiyle milyonları ayağa kaldırdı. Peki, hükümetin kurulunun insafına terk ettiğiniz o canım Altın Portakal oraya katılanlar dışında kimin umurunda?

Hükümetin bile değil.

 

 

1977 Sinema Emekçileri Protesto Yürüyüşünden Fotoğraflar;

(Fotoğraflar: Dipsahaf.com)

 

 


Herkes bilsin