Menu

Medya emekçisinin itirafı: Sessiz kalarak patronları biz bu hale getirdik!

Sebla Kutsal

Madame Figaro Türkiye’de yaşanan toplu istifanın ardından, yaşananları derginin eski yayın yönetmeni Pınar Çelikel ve yazı işleri müdürü Çimen Uzsoy’dan dinledik. 23 yıllık sektör tecrübesi olan Çelikel’in tespiti hepimiz adına bir itiraf niteliğinde; “sessiz kalarak, bir daha iş bulamam piyasada diyerek, haksızlığa uğrayan meslektaşlarımıza sırt çevirerek patronları biz bu hale getirdik!”

 

AYKIRI AKADEMİ - SÖYLEŞİ

Bilen bilir; Türkiye’de emeğin en çok sömürüldüğü sektörlerden biri medyadır. Çalışırsınız, maaşınızı ya da telifinizi aylar sonra “lütuf” gibi alırsınız, mesai saatleriniz yöneticinizin insafına göre artı sonsuza doğru uzar, mobing’e uğramak hobileriniz arasında yer almaya başlar, hele bir de CV’si parlak bir insansanız, itinayla ezilirsiniz. Eli yüzü düzgün bir kadınsanız başınıza gelecekleri yazmıyorum bile! Elbette, böyle olmayan (birkaç) medya kurumunu bu ithamlardan tenzih ederim.

Sektörde yaşanan “sıradan” bir olayı paylaşmak istiyorum. “Sıradan” çünkü örneklerine defalarca rastladık, ya bizim ya da tanıdıklarımızın başına geldi. Paylaşıyorum, çünkü sıradanlaştırmamamız, alışmamamız, normalleştirmememiz gereken bir muamele; vahşi kapitalizmin en çirkin yüzünü hiç çekinmeden gösterdiği, işsizliğin patronlarca ganimete dönüştürüldüğü medya sektörünü anlatmak için uygun bir vaka.

Ocak 2018’de ilk sayısı yayımlanan Madame Figaro Türkiye’nin ekibi birkaç ay içinde toplu istifa kararı aldı ve konuyla ilgili olarak, “Madame Figaro Türkiye Dergisi’nden ekip olarak istifa etmiş bulunuyoruz. Medyalink Yayıncılık/ MH Medya şirketinden çıkan bu iki sayının hazırlandığı üç ay boyunca maruz kaldığımız her türden sözlü, yazılı şiddet zaman zaman mobing’e varan muamele bizi bu noktaya getirdi” sözleriyle açıklama yaptı. Bu haber elbette ana akım medya için haber değeri taşımaz, çok az mecrada yer bulabildi bu istifa. İşin aslı astarı nedir diye sormak için, derginin istifa eden yazı işleri müdürü Çimen Uzsoy ve yayın yönetmeni Pınar Çelikel’e verdik sözü. Elbette, Medyalink’in patron ve yöneticilerini de, böyle bir haber hazırladığımız konusunda bilgilendirdik ve kendilerine cevap hakkı tanıdık, ancak bize dönüşte bulunmadılar.(*)

Röportajda meramını anlatan bu iki basın emekçisini, Medya Link tarafından “bu işi beceremediler” minvalinde bir suçlamaya maruz kaldıkları için kısaca tanıtma gereği duyuyorum: Çimen, Saint Benoit Fransız Lisesi'nden ve Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümü'nden mezun olduktan sonra 2006 yılında dergicilik hayatına Time Out İstanbul dergisinde başlamış. Dergide çeşitli kademelerde görev aldıktan sonra yazı işleri müdürü olup, görevini yıllarca başarıyla sürdürmüş, yurt dışına gitmesi gerektiği için işinden ayrılmış… Pınar ise, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. 1995 yılında Yeni Yüzyıl gazetesinde başlamış mesleğe. 23 yıl boyunca; Yeni Binyıl, Sabah, Vatan gazetelerinde çalışmış, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık’ta kitap editörlüğü yapmış ve InStyle dergisinin yazı işleri müdürü olarak dergiciliğe geçmiş. Ardından ALL dergisinin yayın yönetmenliği, Grazia dergisi… Derken ilk romanını yazmış ve medyaya Madame Figaro ile geri dönmüş.

Bu uzun girizgâhtan sonra Çimen ve Pınar’a bırakıyorum sözü…

 

Medyalink'te çalışmaya nasıl başladınız?

Pınar Çelikel: Eylül ayında otomotiv sektöründen bir arkadaşım önermiş Medyalink’in sahibi Mahmut Hayırlıoğlu’na beni. Telefonum çaldı, Madame Figaro dergisini çıkarmak istediklerini, ekip kurmak istediklerini söyledi Mahmut Bey. Birkaç gün sonra ofise çağırdı beni. Yayın yönetmeni olarak bir ekip kurabileceğimi anlattı. Yapmak istediklerinden söz etti. Kadın dergisi yapmanın maliyetli bir şey olduğunu buna hazır olup olmadığını sordum. Uzun zamandır bunun için hazırlandıklarını, Fransız yayıncı ile de 1,5 yıldır irtibat halinde olduklarını anlattı. Ama henüz sözleşme onaylanmamıştı.

Çimen Uzsoy:  Sektörden bir arkadaşım, Madame Figaro için Fransızca bilen yazı işleri müdürü arandığını duyunca bana haber verdi. Ekim ayında Pınar Çelikel ile tanışıp görüştüm, ardından Mahmut Hayırlıoğlu ve Elif Eren Övdür ile görüştüm ve pozisyon için uygun görüldüm. Ekibin diğer üyeleri de benimle yaklaşık aynı zaman içinde işe başladı. Hiçbiriyle öncesinde tanışmıyordum.

 

Ekip nasıl ve ne zaman kuruldu?

Pınar Çelikel: Ekip kurmak için birkaç hafta yetti. Ekim sonunda çalışmaya başlamıştık. Bütçelerimiz çok kısıtlıydı. Ben sektörden tanıdığım, işinden emin olduğum, yenilikçi bir takım insanlarla çalışmak istiyordum. Mahmut Bey ise yaptığı işin yanında reklama da katkısı olacak ismi duyulmuş kişilerle. Ortaklaşa karar verdik isimlere. İlk önce InStyle’da ve Grazia’da birlikte çalıştığımız Buket Baydar’ı aradım ‘konular editörü’ olarak. Dergi işini bırakmıştı, ama anlattığım Figaro profili onu da heyecanlandırdı ve gerçekten de çok düşük bir ücreti sırf dergide olmak için kabul etti. Ardından da InStyle, Vogue gibi dergilerin güzellik editörlüğünü yapan Gül Çital geldi. Ve Kübra Konca. L’Officel ve ALL’un en yetenekli isimlerinden biri. Moda direktörü olarak tüm moda ve stil sayfalarını asistanı ile birlikte yapmak üzere telifli olarak geldi. En son da TimeOut’un yazı işleri müdürlüğünü yapan ve çalışmaya bir süre ara veren Çimen Uzsoy geldi. Görsel Yönetmen olarak da copy right tecrübesi olan InStyle Home’dan Sevil Ürel’i aldık. Süper bir ekip oldu. Tabii bu ekip kurulana kadar onlarca kişiyle görüştüm. Bütçeden dolayı birçoğu kabul etmedi. Ama Figaro gibi bir dergiye altı kişi yetmez. O yüzden bizi dışarıdan haberleriyle besleyecek muhabirler ekledik ekibe, Kanada’dan Ayşe Acar, Londra’dan Esra Ekşi, seyahat yazarı olarak Melis Aygen, blogger Gamze Biran, marka danışmanı Serhat Tuncay gibi…


Derginin Eski Yayın Yönetmeni Pınar Çelikel


Çalışma süreci başladıktan sonra neler yaşadınız?

Pınar Çelikel: Kadın dergilerinin bir işleyiş biçimi vardır. Arka planda çok önemsiz gibi görünen detaylar derginin beğenilmesini sağlar. Moda ve stil çekimleri çok kilit konular. Medyalink bünyesinde bir stüdyo ve fotoğrafçı kadrosu yoktu. Uygun bütçeli bir stüdyoyla anlaştık, çekimler için ürün toplayacak bir eleman olmadığı için de günlük yevmiye ile bu işi yapacak birini bulduk. (Bu arkadaşın iki aylık parası gereksiz denilerek hala yatırılmadı) Bunlar bir bütçe gerektiriyor tabii. Fon gerekiyor para, ışık lazım ekstra bütçe, çekim ekibi, yiyecek… Fonu stüdyo sahibi arkadaşım çekim devam etsin diye bize hediye etti. Bu bütçeler Mahmut Bey tarafından gereksiz bulundu. İş avansı gerekiyor dedim, kötü oldum. Uzun tartışmalarla kabul ettirdim. “Bütün çulsuzlar da beni mi buldu,” diyordu bir ara avans isteyince. Ama ne uzun tartışmalar. İstediğimiz paraların komikliğine de inanamazsınız. İş devam etsin diye küçücük bütçelere tamam dedi herkes. Bir ara galiba yapamayacağız dedim daha ilk sayıda. Sürekli para yemeğe çalışıyormuşuz gibi bir hava esiyor.

Hazırlıklar sürerken Mahmut Bey’in odasında uzun toplantılar oluyordu. Nasıl bir dergi olması gerektiğini anlatıyordu bana. Ama anlattığı şeyin Madame Figaro ile uzaktan yakından alakası yoktu. Ben de nasıl olması gerektiğini anlatıyordum. Saatlerce…  Mahmut Bey tarz olarak biraz heyecanlı biri. Gece, gündüz saat kaç demez sesli mesajlar atıp arıyordu. Sadece bize değil, Medyalink’te çalışan herkese. Bir süre sonra belirli bir saatten sonraki telefonları açmamaya, yanıt yazmamaya başladım. Bu sefer ertesi gün neden ulaşamıyorum diye yine uzun bir fırça.

Ofiste herkes kendi bilgisayarını kullanıyordu. Öyle bir yatırım yoktu çünkü. Birkaç haftaya öncesine kadar bir printer bile yoktu. Köşedeki kırtasiyeden çıkış alarak okuduk sayfaları. Mac bilgisayarların bakıma ihtiyacı vardı, servisi aradık, “Ben oradan paramı alamadım gelmem,” dedi. İş yürüsün diye bizi hiç tanımayan bir firma bulup yaptırdık.

Her sayfamız Fransa tarafından onaylandığı için sürekli irtibat halindeydik. Zor bir süreç... Evden çalışmaya devam ediyorduk. Ama Mahmut Bey’e yetmiyordu. “Ne ruhsuz bir ekipsiniz böyle dergi mi yapılır?” diyordu. “Neden hafta sonu ofise gelmiyorsunuz” diyordu. “Telifli çalışanlar da haftada 2-3 gün gelmeli” diye tutturuyordu.

Bu arada, görsel yönetmenimiz Sevil ile daha 15. gün büyük kavga koptu. Mahmut Bey, sayfa sekreterliğinden geldiği için, “En iyi görsel yönetmen ölü görsel yönetmendir” diye espri yapardı. Bu işin ne kadar basit bir şey olduğunu anlatır dururdu. Görsel yönetmenlere ne kadar az para verdiği ile övünürdü. Sevil’den reklamları da kontrol etmesini istediler. O da bu sorumluğu alamayacağını söyledi. “Çalıştığım hiçbir iş yerinde yapmadım” dedi. İşten kaçtığı, yeteneksiz olduğu söylendi. Sevil de hakaretlere sessiz kalmadı, aldı çantasını gitti. Neyse ki sorumluluk sahibi biri olarak dergiyi evden yapmaya devam etti Sevil. Ama bir türlü yaranamadı Mahmut Bey’e.

Bu şartlarda ilk sayıyı 25 gün gibi bir sürede onaylattık Fransa’ya. İlk önce herkes memnundu. Fransa övgüler yağdırdı dergiye. Reklamverenlerde de bir sıkıntı yoktu. Sonra beni karşısına alıp dergiyi beğenmediğini söyledi Mahmut Bey. “Gül hiçbir şey yapmadı, ilan bile getiremedi, parasını hak etmedi, Kübra’nın çekimlerini beğenmedim. Onun da ilana bir katkısı olmadı” sözleri başladı.

Çimen Uzsoy: Çalışmaya başladığımız günden itibaren pek çok zorlukla karşılaştık. Örneğin iş görüşmesi esnasında maaşların ayın 10'undan sonra yatırılacağı söylenmemişti, meğerse ajansın yazılı olmayan kuralıymış bu. Ayın 1'inde maaşımızı alamayınca öğrendik. Bazı arkadaşlarımız o zaman dahi alamadılar maaşlarını, işlerinin beğenilmediği gerekçesiyle ödeme yapmadılar. Ama ikinci sayı için iş yaptırmaya da devam ettiler bu arada. Azar, ses yükseltme, arkadan konuşma, hakaret gibi çok çirkin şeyler yaşandı. Mahmut Bey sürekli bizleri birbirimize kötülüyordu. Çok çirkin kelimeler kullanıldı insanlar hakkında, arkalarından elbette. Ona göre hepimiz iş bilmeyen, onun parasını sömürmek için orada olan insanlardık. Çok detaya girmek istemiyorum. İşimiz olmasa bile mesaiye kalmamızı, hafta sonu da ofise gelmemizi istiyordu, mesaiye kalmadan yapılan işin “ruhsuz” olduğunu söylüyordu. Dışardan yazı yazanlara telif ödemek istemiyordu, ona göre herkes emeğini bedava sunmalıydı.


Derginin Yazı İşleri Müdürü Çimen Uzsoy

Sizi toplu istifa kararını vermeye sevk eden ne oldu?

Pınar Çelikel: Dışarıdan yazı yazdırdığımız insanlara paraları ödenmemeye başladı. Giderek “para yiyiciler” havası artmaya başladı. Konu hep para hep bir gerginlik. Beklenen ilanlar gelmeyince sinirler gerildi. Kadrolu anlaştığımız Buket Baydar ofise gelmiyor diye kadrodan çıkartılıp telifliye döndürüldü. Para problemleri devam ediyordu. Editörleri birbirine düşürmeye çalıştı Mahmut Bey. Yazı işleri müdürünü odasına çağırıp, “Sen bu moda editörünü beğeniyor musun Allah aşkına. İki çekim yapıyor senden çok para alıyor” gibi söylemler oluşmaya başladı. Allah’tan harika bir ekip ruhu oluşmuştu kısa zamanda. Dergiye yazdırdığımız insanlar para alamayacaklarını duyunca yazmaktan vazgeçtiler, mahcup duruma düştük. Güzellik editörümüz Gül Çital’ın maaşı yapılan iş beğenilmedi gerekçesiyle ödenmedi. Bu arada yeni sayı için saçma sapan öneriler yapılıyor, içeriğe karışılıyordu. Birlikte Fransa’ya gidip reklamverenleri ziyaret ettik, oradaki yayıncımızla toplantılar yaptık iki kere. Gayet memnun olduklarını söylediler. Oldurmak için elimizden geleni yaptık. Ama editörler artık çalışmak istemediklerini söylemeye başladılar. “Pınar sen de ısrar etme, bu adamla olmayacak” demeye başladılar. Ama ben kendimi Fransa’ya karşı da sorumlu hissediyordum. Sonuçta 1,5 yıldır vermedikleri lisansı bana güvenip vermişlerdi. Çok ikilemde kaldım. Ta ki bir gün Mahmut Bey’in arkamdan ana avrat dümdüz küfür ettiğini duyana kadar. Odasına girdim, doğru olup olmadığını sordum. İnkâr etti. Ben de küfür ettiğini duyan görsel yönetmen arkadaşı çağırıp yüzleştirdim ikisini. Kimsenin göstermeyeceği bir dürüstlükle ettiği küfüre kadar söyledi arkadaş. Mahmut Bey de diyecek bir şey bulamadı. “Ben bana küfreden biriyle çalışamam, size hiç inancım kalmadı” dedim. Çıktım. Ertesi gün de istifa ettim. Benimle birlikte tüm ekip de işi bıraktı.

 

Şu an siz ve diğer çalışanlar maaş ve teliflerini tam olarak alabilmiş durumda mı?

Çimen Uzsoy: Hayır, ben son maaşımı almadım henüz. Bazı arkadaşlarım ilk maaşını dahi alamadı. Bir de sonradan ödeneceğini düşünerek cepten yapılmış masraflar var, onların da çoğu ödenmedi. Neredeyse kendi imkânlarımızla finanse ederek iki sayı dergi çıkarttık denebilir.

Pınar Çelikel: Ben son maaşımı ve en son masraflarımı almadım. Ama umurumda da değil. Bazen ruh sağlığı daha önemlidir. Önemsediğim şeyler; güzellik editörümüzün parasını alamaması, telif listesinde yer alan iş yaptırdığımız insanlara teliflerin ödenmemesi. Bir de herkese sanki şirketin parasının yiyormuş gibi davranılması. Küçük bütçelerle dev işler yaptırılmaya çalışılmasına alışkınız da, bu kadarını hiçbir yerde görmedim. Böyle bir ruhsal baskı, böyle bir yapılan işi küçültmeye çalışma… Bunlar inanın paradan daha önemli şeyler.

 

Bundan sonraki planlarınız neler? Hukuki bir süreç başlatacak mısınız?

Pınar Çelikel: İşten ayrıldığımızı Fransa’ya da haber verip bu yayıncı ile bu işi yapmak istemediğimi söyledim. “Bir gün başka bir yayıncı ile çalışırsanız biz ekip olarak buradayız” da dedim. Ve konuyu ben kafamda kapattım. Sosyal medyada filan paylaşmadım bile. Ta ki hakkımızda, “yapamadılar ondan ben kovdum” ve “İğrenç bir dergi yaptınız bir de para mı istiyorsunuz” sözlerini duyana kadar. Üstelik önemli reklamverenlerden. Benim Fransa’ya haber vermem, “Lisansımızı iptal ettirtip başka yayıncılarla görüşüyor. Arkamızdan iş çeviriyor”a kadar uzanmış. Ama herkes birbirini tanıyor bu piyasada, sözler hemen duyuluyor. Bu dergiye emek veren tüm arkadaşlarım kendi alanlarında yıllarca çalışmış, isimleri tertemiz insanlar. Arkamızdan konuşmak olmadı. O yüzden bir araya geldik ve ortak bir bildiri yazdık. Detay vermedik, sadece ayrıldığımızı anlattık. Durumdan tüm sektörü haberdar etmek istedik. Çünkü telefonlarımız susmuyordu. Niyetimiz hukuki bir süreç başlatmak değil, insanları haberdar etmek. Sessiz kalmamak. Bu arada hiçbir şey olmamış gibi yeni bir ekip kuruluyor olmasını duymak ve açıklamalarımıza rağmen insanların buna pirim verdiğini görmek de susmamak gerektiğini gösterdi bize. Tam da Dünya Gazeteciler Günü’ne denk geldi. Bu alacağımız son maaşlardan daha değerli. Ama iftiralar ve karalamalar devam eder, kalan paralar ödenmezse yargı yoluna da gideriz tabii.

Çimen Uzsoy: Elbette ki başlatacağız. Kimsenin emeği karşılıksız kalmamalı.

 

Türkiye'de medya sektöründeki emek sömürüsünü normalleştirmemek için sizce neler yapılabilir?

Çimen Uzsoy: Sessiz kalmamak en iyi başlangıç. Biz sosyal medyada mesajımızı yayınladıktan sonra o kadar çok destek mesajı aldık ki. Ve gördük ki çoğu meslektaşımız aynı kişiler tarafından zamanında benzer muamelelere maruz kalmış, çoğunun parası ödenmemiş. Eğer zamanında sessiz kalınmasaydı büyük ihtimalle biz bunları hiç yaşamayacaktık. Umudumuz en azından bizden sonra kimsenin bu duruma düşmemesi.

Pınar Çelikel: Çok sevgili gazeteci dostum Aslıhan Lodi, “Bu patronları biz bu hale getirdik sessiz kalarak, hepimiz suçluyuz” yazmış Instagram paylaşımımızın altına. Haklı da. Sessiz kalarak, “Aman bir daha iş bulamam piyasada” diyerek yaptık bunu. Benzer şeyler yaşayanlara sırt çevirdi pek çok kişi. Herkes ekmek parası derdinde. Bunu sömürmek ve haksız kazanca çevirmek isteyenlere itiraz etmek lazım. Emek en değerli şey. Hapisteki onlarca arkadaşımızın dertleri yanında bu durum basit gibi kalıyor, ama aslında her şeyin temeli hakkını aramakta başlıyor. Dünden beri o kadar çok mesaj aldık ki bu konu ve de MedyaLink ile ilgili. Herkesin ne çok derdi varmış. Herkes benzer şeyler yaşamış. Ama kimse sesini yükseltmemiş. Belki bu ses ile insanlar bir şeylerden haberdar olur. Sessiz kalmamak lazım.
 

 


(*) Dergiyi yayınlayan Medyalink'in medyatava.com’a dün gönderdiği ve kendi sosyal medya hesaplarından paylaştığı açıklama şu şekilde;

“Sosyal medyada Medyalink Dergi Grubu’muz hakkında suçlamalarda bulunan Madame Figaro dergisinin kısa bir dönem yayın yönetmenliği yapmış olan sayın Pınar Çelikel’in ithamlarına karşı açıklamamızdır. Pınar Çelikel ve kurduğu ekiple ilerleyememe sebebimiz, bahsi geçen sebepler değildir. Fransa’nın ve dünyanın en prestijli moda dergilerinden biri olan Madame Figaro’nun ilk iki sayısının derginin marka konulandırmasından uzak olması, marka ruhu, stili, değerleri ve vizyonunun gerektiği gibi şekillenmiş olmaması bizim açımızdan sürdürülebilir bir iş ortaklığını engellemiştir. İlk iki sayıda uğradığımız hayal kırıklığını tamir etmek ve güçlü bir Mart sayısıyla karşınızda olabilmek için yepyeni bir ekiple, tüm gücümüzle çalışmaktayız. Ortaya çıkan rahatsızlıktan ve sektöre zarar veren tüm bu çirkin spekülasyonlardan dolayı üzüntümüzü belirtir, herkese mutlu bir 2018 dileriz. Görüşmek üzere!”


Çelikel ve Uzsoy'un daha önce instagram hesaplarından paylaştıkları açıklama metni ise şu şekildeydi;

“Merhaba,
Bir süredir maillerini ve telefonlarını cevapsız bırakmak zorunda kaldığımız herkesten özür dileriz. Türkiye’ye gelişi için çok çalıştığımız, kapı kapı dolaşıp heyecanla nasıl bir dergi olacağını anlattığımız, Figaro grubunun yönlendirmeleri ve her sayfaya verdiği onaylar ile iki sayısını hazırladığımız Madame Figaro Türkiye Dergisi’nden ekip olarak istifa etmiş bulunuyoruz.
Medya Link Yayıncılık/ MH Medya şirketinden çıkan bu iki sayının hazırlandığı üç ay boyunca maruz kaldığımız her türden sözlü, yazılı şiddet zaman zaman mobing’e varan muamele bizi bu noktaya getirdi. Her iki sayının da hazırlık aşamasını daha doğru finanse etmek için tüm kişisel imkanlarımızı kullandık. Kadın dergisi tecrübesi olmayan bir şirkete bıkmadan, usanmadan sektörü anlattık. Küçük bütçelerle, en yeni ve yaratıcı olanın peşinden gittik. Yaptığımız işlerin Fransız yayıncımız tarafından onaylanıp Medya Link tarafından anlaşılmaması, hak ettiği değeri görmemesi, editörlerimizin “beğenmedim yaptığı işi” denilerek ücretlerinin ödenmemesi/ geç ödenmesi, dışarıdan dergimize yazı yazan muhabirlerin “bu işe de telif mi verilirmiş” denilerek küstürülmesi, her birimize iş yapmak istemeyen para yemeye çalışan çaylaklar muamelesi yapılması gibi pekçok neden bir araya geldi. Ama temelde sektörde yıllardır özenle koruduğumuz isimlerimizi, bizi sevenlerin/ birlikte iş yaptığımız insanların bize duyduğu güveni ve dışarıdan çalıştığımız/ çalışacağımız arkadaşlarımızın haklarını korumak için bu neticeye varmış durumdayız.

Geçmişi yüz yılı geçen Madame Figaro ismine verilen zararın bir parçası olmamak ve yayıncıların bizler üzerinden haksız kazanç sağlamalarına karşı olduğumuzu bildirmek için bu metni hazırladık. Dergi sektöründe toplasak 100 kişiyiz: Çekim ekiplerinden reklam verenine her şey kısa sürede duyuluyor; hâl böyleyken kendi adımıza bu açıklamayı bugüne kadar senelerdir birlikte çalıştığımız arkadaşlarımız için yapmayı borç biliyoruz. Madame Figaro’ya bundan sonraki yayın hayatında başarılar dileriz.”

 

 

 


Herkes bilsin