Evrimin Işığında
Selnur Aysever
Milli Eğitim Bakanlığı “Evrim Teorisi”ni müfredattan çıkardı. İktidarın “Yeni Türkiye” olarak tanımladığı güzel memleketimizde çocuklarımız bilimden, akıldan, aydınlanmadan, laiklikten ve özgür düşünceden arınarak(!) yetişecekler. Daha doğrusu iktidarın arzusu bu. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’a göre “bilimsel olarak eskimiş” olan bu teorinin okunmasına da gerek yok. Bilim demek tutarlı bilgiye giden yol demek. Bilim, kimin ne dediğine değil, deneye, gözleme dayanır. Ve elde ettiği doğruların da aynı yöntemlerle yanlışlanması gerekir. Yani başbakan yardımcısı eski dedi diye teori eskimez ya da yanlış olmaz. Ve evrim teorisi; bilgiye erişimin bir “tık kadar uzak olduğu çağda, müfredattan çıkarılarak çocuklardan uzak tutulamaz…
Üniversite Konseyleri Derneği’nin çatısı altında “Evrim Sürüyor Çalışma Grubu” Evrim, Bilim ve Eğitim Sempozyumu düzenleniyor. İlki 2006’da gerçekleşen bu sempozyumların bildirileri kitap olarak bilim yayınlarını takip eden meraklılara ve akademisyenlere ulaştırılmaya devam ediyor. Yazılama Yayınevi’nden geçtiğimiz aylarda çıkan “Evrimin Işığında” isimli kitap, bu serinin dördüncü kitabı.
Darwin’in doğum gününde, Evrim Teorisi'nin müfredattan çıkarılması üzerine tepkiler sürerken; kitabın editörleri Iraz Akış ve Ezgi Altınışık’a ‘Evrimin Işığında’ sorduk;
“Müfredattan çıkarılmamış halinde evrim teorisi öğreniliyor/öğretiliyor muydu gerçekten? Bundan sonra ne olacak?”
Evrim Sürüyor Çalışma Grubu nedir? Kimlerden oluşur? Ne amaçla kuruldu?
IA: Evrim Sürüyor Çalışma Grubu, Üniversite Konseyleri Derneği çatısı altında faaliyet gösteren bir grup. 2009 yılında ikincisi düzenlenen Evrim, Bilim ve Eğitim Sempozyumu'nun ardından kuruldu. Çalışma Grubu'nun bünyesinde farklı disiplinlerden akademisyenler, eğitimciler, lisans ve lisansüstü öğrencileri faaliyet gösteriyor. Yola çıkarken, özelinde evrim kuramı ve kuramın eğitimi olmak üzere genel olarak bilimi savunmak ve bilimsel düşüncenin yaygınlaşması hedefini önümüze koyduk. Bu hedefi yerine getirmek için ise iki yılda bir düzenlenen sempozyumların yeterli olmayacağını düşündük. Evrim, Bilim ve Eğitim Sempozyumları çalışma grubunun en önemli faaliyetlerinden biri olmakla beraber bu alandaki etkinliklerin sürekliliğini sağlamak, yer yer üniversitelerin dışına çıkarmak ve bilimin toplumsallaşması için sorumluluk alacak akademisyen, eğitimci sayısını arttırmak Evrim Sürüyor Çalışma Grubu'nun kuruluş amaçları olarak sıralanabilir.
"Evrim, Bilim ve Eğitim Sempozyumu" on senedir toplanıyor. Sempozyumları bilim dünyası mı takip etmektedir? Sonuçları nasıl olmuştur?
EA: Biz her sempozyumda hedeflediğimiz kitleyi mümkün olduğunca geniş tutmaya çalışıyoruz. Esasen amacımız salt bilim dünyasının bileşenlerinden ziyade, toplumun her kesiminden insanın bir araya gelip bilim konuşabileceği ortamı yaratabilmek, bu sayede bilimin toplumsallaşmasına katkı sağlamak. Dolayısıyla söz konusu olan, sadece bilim insanlarının kapalı kapılar ardındaki tartışmaları değil, bu tartışmaları halka açmak. Herkesin malumu olduğu üzere, uzun yıllardır Türkiye’de bilimsel eğitimin önünde büyük engeller var. Dolayısıyla, bilimsel eğitim talebi olanlar bir şekilde sempozyumlar sayesinde en azından güncel bilimsel gelişmeleri takip ediyorlar. Tabii ki bu açık çok büyük olduğundan bu şekilde kapatmak mümkün değil. Zaten bu sebepten bilimsel eğitim talebiyle mücadeleye devam ediyoruz. Şimdiye kadar yaptığımız sempozyumlarda ortalama bin kişilik katılım oluyor. Bu oldukça iyi bir sayı.
IA: Evrim, Bilim ve Eğitim Sempozyumlarını akademik birer toplantı olarak değerlendiremeyiz. İlk sempozyumdan bu yana tartışmaya açılan tüm başlıklarda popüler bir dil tutturmayı ve olabildiğince geniş bir kitleye ulaşmayı hedefledik. Elbette bilim dünyası tarafından takip edilen güncel araştırma sonuçlarının paylaşıldığı oturumlar sempozyum programında yer alıyor. Ama bu alandaki diğer etkinliklerden farklı olarak evrim kuramının maruz kaldığı saldırıların siyasi boyutları, kökenleri ve bu saldırılar karşısında örülecek aydınlanma mücadelesine çağrı sempozyumların olmazsa olmazları arasında.
Bilimin toplumsallaşması nedir? Biz Türkiye'de nasıl bir durumdayız? Bilimle toplum gerçekten iç içe midir?
EA: Bilimin toplumsallaşması, esasen bilimle “organik bağı” olmayan insanlara bilimsel düşünebilme becerisini sağlamaktır. Carl Sagan bu konuyu Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı kitabında çok güzel özetliyor. Bilimle halkın bağını kopardığınız anda aradaki çatlaklardan sızan sahte bilimciler, şarlatanlar ve umut tacirleri oluyor. İnsanlığın kurtuluşu bu şarlatanlıklar olamayacağına göre, geniş çapta bir örgütlülükle o sızdıkları çatlakları kapatmak gerekiyor. Bu da halkın umut tacirlerine izin vermeyecek şekilde bilimsel eğitim almasından geçiyor. Bu nedenle, bilimsel eğitim insanın en temel haklarındandır ve kolay erişilebilir olmalıdır. Türkiye’de elbette bu noktadan fersah fersah uzaktayız. En önemli sebebi, elbette devlet eliyle bilimsel eğitimin içinin boşaltılmış olması.
IA: Bugün bilimsel yöntemle üretilen bilgiye baktığımızda insanlığın tarihsel birikimini görüyoruz. Özellikle son 200 yıl içindeki modern bilimdeki gelişmelerle hızlanmış olan binlerce yıllık bir düşünsel üretimin sonucundan bahsediyoruz. İşte insanlığın bu ortak birikiminden toplumu mahrum bırakmak başlı başına bir hak ihlali. Birçok yerde vurguladık; evreni, gezegenimizi, yaşamın ve insanın tarihini, doğasını, mekanizmalarını yok saymak, toplumun bu alanlara dair bilgiden mahrum bırakılması; olguların kavranmasının, neden sonuç ilişkilerinin algılanmasının önündeki en önemli engel. Bilimsel bilgi olmadan anlayamayız, anlayamadan değiştiremeyiz.
Ezbere dayalı, sorgulamadan uzak, yaratıcı düşüncenin pek çok yolla engellendiği eğitim sisteminde bilimsel düşünce nasıl gelişebilir? Bilimsel düşünce, bireyin gündelik yaşamında neye tekabül eder? Nasıl içselleştirilebilir?
EA: Maalesef böyle bir eğitim sisteminde bilimsel düşünce gelişemez. En önemli başlıklarımızdan biri, işte bu nedenle aydınlanma olmalı. Türkiye’de şansımız şu: Gericiliğin onca yıllık çabalarına rağmen Türkiye’nin laik birikimi bitirilebilmiş değil. Halen eğitime gerici müdahalelerde güçlü bir biçimde yükselen “Hayır!”ı duyabiliyorsak, bu laik birikim sayesindedir. Koskoca bir ortaçağ karanlığını bilim ve mücadele yıktı. O gün nasıl başardıysak, bugün de başaramamak için bir sebep yok.
IA: Bilimsel düşünce tarif ettiğiniz eğitim sisteminde gelişemez. Bilimsel düşüncenin gelişmesi, doğanın ve toplumun hareketini birlikte değerlendirebilmekten geçer. Hem doğadaki olgular arasındaki ilişkileri, hem insan-doğa etkileşimi hem de toplumsal dinamikleri birlikte değerlendirebilmeyi sağlar. Bu bütünlüğün dışına çıkarılmış, maddi zeminden kopmuş bilgilerle kendimizi ve çevremizi anlamamız mümkün olmaz.
Evrim Teorisi'nin müfredattan çıkarılması üzerine tepkiler sürüyor. Müfredattan çıkarılmamış halinde teori öğreniliyor muydu? Bundan sonra ne olacak?
IA: Hayır, evrim teorisi müfredatta var olan haliyle de olması gereken şekilde öğretilmiyordu ve biyoloji öğretimi evrimsel biyoloji açısından bütünlükten yoksundu. İlki 2006 yılında düzenlenen sempozyumun adının "Evrim, Bilim ve Eğitim Sempozyumu" olmasının nedeni bu. Evrim eğitimi her zaman öncelikli alanlarımızdan biri oldu. Yola çıkışımızda da 2005-2006 eğitim-öğretim yılında beş öğretmenin derslerinde evrim kuramını anlattıkları için sürgün edilmeleri ve haklarında açılan soruşturmalar önemli bir rol oynadı. Tabii bu süreç daha önceki yıllara dayanıyor. Özellikle 1980 sonrası eğitime yönelik müdahaleler hız kazanıyor. Önce biyoloji derslerinin saati azaltılıyor. Ardından 1985 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler, ABD’de faaliyet gösteren Yaratılış Araştırmaları Enstitüsü ile bağlantıya geçerek, Enstitü tarafından hazırlanmış olan kitapların Türkçeye çevrilmesini ve Türkiye’deki öğretmenlere dağıtılmasını sağlıyor. Aynı dönemde lise biyoloji müfredatına evrim kuramının yanı sıra yaratılış görüşü de ekleniyor. 2007 yılındaki müfredat değişikliği ile beraber de evrim görüşlerden biri olarak ele alınıyor.
Geçtiğimiz günlerde önerilen değişiklikle, müfredattan çıkarılacak olan "Hayatın Başlangıcı ve Evrim" ünitesi ise 12. sınıfın son ünitesi ve öğrencilerin büyük çoğunluğunun üniversiteye hazırlık ile geçirdiği bir döneme denk geliyordu. Ayrıca ünitede birçok kavram doğru bir şekilde aktarılmıyordu.
EA: Uzman görüşü, halihazırda verilen eğitimin oldukça eksik ve yanlışlarla dolu olduğu yönünde. Tabii öğretmenlerin eğitimleri konusu da oldukça sorunlu durumda. Fen ve biyoloji öğretmenlerinin büyük kısmının kendi üniversite eğitimlerinde de evrimi doğru bir şekilde öğrenmediklerine dair bilimsel çalışmalar da mevcut. Yani bundan öncesi için evrim okullarda öğretiliyordu demek mümkün değil. Sadece evrim değil, bilimsel düşünce pratikleri de öğretilmiyordu. Bugün olan şey, artık siyasi iktidarın “evrim” kelimesine tahammülünün kalmadığını gösteriyor. Taslak eğer olduğu gibi geçerse, bundan sonra liseden mezun olan bir birey evrim kelimesini bile duymamış olacak.
Bilim ve öğretmenler arasındaki ilişkiyi biraz anlatabilir misiniz? Öğretmenler bilimsel düşüncenin ne kadar yakınındalar?
IA: Üniversitelere ve diğer eğitim kurumlarına baktığımızda, var olan tablonun ülkenin genel atmosferinden bağımsız olmadığını görüyoruz. Bilim insanları, eğitim bilimciler, öğretmen adayları ve nihayetinde öğretmenler, içinde yaşadıkları toplum tarafından belirleniyorlar. Dolayısıyla belirttiğimiz siyasi ve ideolojik süreçler herkes üzerinde etkili. Burada sadece eğitim sistemine yönelik müdahalelerden değil, genel durumdan bahsediyorum. Fen bilgisi ve biyoloji öğretmen adaylarının eğitim süreçlerine bakıldığında ise evrim teorisi ve bilimin doğası konularında oldukça yetersiz olduğu görülüyor. Öncelikle bilimsel düşünceye sahip öğretmenlerin yetiştirilmesi için bilimin doğasının ve temel kavramların doğru şekilde öğretilmesi gerekiyor. Ancak bunun ardından evrim teorisi öğretilebilir ve biyolojinin temel birleştirici kuramı olarak diğer başlıklarla bağı kurulabilir. Böyle bir eğitim için özellikle bilim tarihi ve bilim felsefesi derslerinin ne kadar önemli olduğu aşikâr. Fakat eğitim içeriğine bakıldığında bu başlıklara ait ders saatlerinin, eğer varsa, çok yetersiz olduğu görülüyor.
illustrasyon:Sam Falconer
Sıradan birinin bilim dünyasını takip edebilmesi ve anlayabilmesi için neler önerirsiniz?
IA: Günümüzde bilim dünyasının ürettiği veri miktarı inanılmaz boyutlara geldi. Her gün yüzlerce bilimsel makale yayımlanıyor ve sonuçları tartışmaya açılıyor. Elbette "sıradan" birinin bilimsel literatür taraması yaparak bilim dünyasını takip edebilmesi çok mümkün değil. Ben burada önceliği, "neyi, nereden takip edelim?" sorusundan ziyade "bilimsel gelişmelere nasıl bir yaklaşımla bakmalıyız?" sorusuna yanıt vermek istiyorum. Bilimsel merakımızı gidermeye çalışırken, bugün iyice uzmanlaşmış olan bilim dallarının içinde kaybolmamak için bütünlüklü bir yaklaşıma sahip olmak önemli. Bütünlükten kastım, olgular arasındaki ilişkilerin farkında olmak ve evren, dünya, üzerindeki yaşam ve bunun parçası olan insanın tarihsel bir sürekliliğe sahip olduğunu kavramak. Bilimin; bu gerçekleri tespit etme, teoriler oluşturma ve bunlardan yola çıkarak disiplinler arasındaki genellemelerle öngörülerde bulunma süreci de aynı şekilde bir sürekliliğe sahip ve sıçramalarla şekillenen gelişmeleri içeriyor. Bugün sahip olunan bilimsel bilgiyi insanlığın tarihsel birikimi olarak tanımlamamız da bundan kaynaklanıyor. Bilgi de tarihsel olarak gelişiyor. Bir olguya dair düşünce ve varsayımların pratikle sınanması ile bilgi oluşuyor. Bu yaklaşımı geliştirdikten sonra tıptaki gelişmelerden, biyoteknolojiye, cüce galaksilerden biyoçeşitliliğe, kuşların göç yollarından iklim değişikliğine, ilginizi hangi alan çekiyorsa ulaşabileceğiniz popüler bilim kaynakları ve kitaplar bulunuyor. Güncel gelişmeleri takip etmenin yanı sıra, bilim tarihine dair okumaların da bugüne yaklaşım açısından katkı sağlayacağını düşünüyorum. Ama burada kastım bilimsel gelişmelerin kronolojik bir sıralamasından ziyade bu gelişmelerin ortaya çıktığı toplumsal koşullarla birlikte okunması. Böyle bir bilimsel yöntem içselleştirildiğinde güncel gelişmeler de daha doğru bir pencereden değerlendirilebilir. Elde edilen verilerin değişimi ve ilerleyişi daha rahat anlaşılabilir.
Son olarak Evrimin Işığında'dan biraz söz eder misiniz?
EA: Evrimin Işığında son iki sempozyumun ürünü. İki sempozyumda sunulan bildirileri derledik, bütünlüklü ve güzel bir çalışma ortaya çıktı. Daha önceki sempozyumlarda da her seferinde bildiri kitabını yayınladık. Çünkü, sempozyum asla o konferans salonunda sıkışıp kalmamalı. Mümkün olduğunca fazla kişiye ulaşmaya çalışıyorsak, bunun araçlarını üretmeliyiz. Evrimin Işığında bu çabanın bir ürünü. Bana göre sempozyumun en güzel yanı, sosyal bilimlerle doğa bilimlerini bir araya getirebilmemiz. Kitapta da bu disiplinlerarası tartışmanın yansımasını görüyoruz.
Evrim Çalışma Grubuna ulaşabileceğiniz adresler;
https://www.facebook.com/evrimsempozyumu/