Menu

Odamı Topla Aplikasyonu

Aytuna Tosunoğlu

 

1983 yılında, hafta içi bir gün, işten çıkış saatinde Londra’nın alışveriş mağazalarıyla bezeli caddesi Oxford Street’de, sırtımı Marble Arch’a dönerek ve uzunca yürüyerek sağ kolda kalacak şekilde, vitrin camları geniş ve yüksek His Master’s Voice (HMV) müzik dükkanının önünden benim gibi niceleri vitrine şöyle bir göz atıp yolumuza devam edebilecekken bakışlarımız vitrinin ortasında ve havadaymış gibi duran, pırıl pırıl parlayan diskte kalıyordu. Bir şıklık olsun diye diskin üzerine yansıtılan ışık gökkuşağının yedi rengine dönüşüp vitrinin içini kaplayan bordo rengi kadife üzerinde hoş huzmeler yaratıyordu. Soru sormaktan yılmayan bendeniz direkt olarak dükkana girip, bulduğum ilk görevliye sormuştum, “Vitrindeki parlak tabak nedir?” diye… Cevabını da hatırlıyorum, benden daha fazla şey bildiğini sergilemekte beis görmeyerek, “Müzikte bir devrim. Artık LP ve kaset devri bitiyor. Tabak dediğiniz şeyin adı kompakt disk. Müzikleri bunu çalarak dinleyeceksiniz” demişti.

Öyle de oldu. Benim kuşak müzik severler kazandığımız paranın küçük bir kısmını her ay ayırdık, gittik müzik CD’leri aldık. Hışırtısız müzik dinlemenin keyfini(!) yaşadık. Şimdi geldiğimiz nokta takdir ettiğim bir hızla devam eden, gelişen bir nokta… CD çalan araba yapıyorlar mı artık? Her türlü medya kibrit kutusu kadar bir deponun içinde her yere taşınabiliyor.

Buradan nereye geliyorum?

35 sene önce hayran hayran baktığım müzik CD’sinden bir hayli fazlasına sahibim. Yıllar içinde kendi aldıklarım, bana hediye edilenler, bıkmadan gidip yine aldıklarım… Ara ara seçip, çıkartıp dinlerim. Ancak elimdeki akıllı telefonumun içinde de ayrıca satın aldığım müzik parçaları var ve birçoğuna CD olarak da sahip olduğumu anladım. Bu durumda bir temizlik yapmam gerekiyordu.

 

Gerekiyor muydu…

Oturdum, üzerine düşündüm. 

Her zaman netlik, ferahlık deneyimlemek insanın doğasında var. Sorun belki de odağı kaybetmekle ilgili. Ferahlık, hafiflemek hissinin nasıl bir şey olduğunu unuttuk. İşte bu düşünceler içinde elimde akıllı telefonumla birbirimize bakarken karşıma fazlalıklardan kurtulmada bana yardım öneren, üstelik tüm süreçte beni yalnız bırakmayacağını, adım adım birlikte ilerleyeceğimizi vadeden bir aplikasyon/ uygulama çıktı. İyi olacak hastanın doktoru ayağına gelirmiş. Bir bakayım, dedim. Çoğumuz ihtiyaç duyduğumuzdan daha fazla eşyaya sahibiz, demiş. Müzik CD’lerim de eşya, evet. Hareket halinde olmanın sarhoş edici girdabında sürüklenirken zihnimiz etrafımızdaki eşyaların hangilerinin gerekli olduğu ya da olmadığı konusunda bulanıklaşır demiş. Bu noktadan itibaren aplikasyonun/ uygulamanın girdabına kendimi bırakmam gerekiyordu, kendi bulanıklığımı netleştirmek adına.  

Çoğu insanın fark etmediği şey diyerek bir saptamada bulunmuş. Demiş ki, basit bir günlük pratiği benimsemenin, altmış saniye boyunca küçük bir alanı organize etmenin, ya da yararlılığını yitirmiş bir eşyanın gitmesine izin vermenin sadece sinir sisteminizi yatıştırması değildir, önemli olan. Bunu zamana yayarak yapmak ve süreklilik sağlamaktır demiş. Benim anladığım, her gün bir CD’imi elden çıkartacağım. Bunu yaptığım zaman hem evimde hem içimde sıkışmış kalmış olan enerjinin salıverilmesine izin vermiş olacağım. Aplikasyonun uzmanı Stephanie Bennett Vogt, enerjinin hareket ettirilmesi gerektiğini söylemiş. Bu aşamada, kendi rafında dizili CD’lerime bir bakış atıyorum. Bir tanesi gözüme çarpıyor. Yirmili yaşlarımda dinlediğim bir müzik gurubu… Şarkının sözlerini hatırlıyorum. Hala güzel mesajlar veriyor. Dur, yanlış yöne gidiyorsun diyorum kendime. Stephanie’ye geri dönüyorum. Umutsuz bir dağınıklığı deneyimli bir profesyonele dönüştürmenin altın kurallarından bahsediyor. Deneyimli bir profesyonel ne demek diye düşüncelere dalmayacağım. 

Her gün bir dakikamı ayırarak bana hizmet etmeyen, bana köstek olan eşyaları serbest bırakmalıymışım. Sonunda enerjimi serbest bırakmak var ya, devam ediyorum. Arada bir yerde kalbimi şarkı söyleyenlerle bağlantı kurmak için kullanacağım konusunda bir şeyler söylüyor. Yoksa bu Stephanie benim CD’lerimi görüyor mu? Akıllı telefonların kameraları var!

Bu program size yardımcı olmak için tasarlanmıştır, diyor. Hemen ardından sıralıyor: 

Yükünüzü hafifleten, ruhlarınızı yücelten ve ömür boyu süren yeni takas alışkanlıkları geliştirin, diyor. Ömrüm boyunca takası savunmuş biri olarak ilgim dorukta ve aplikasyonu incelemeye devam ediyorum. Eviniz ve eşyalarınızla kutsal bir şekilde bağlantı kurmak için alan yaratın, diyor. Kutsal alan diyerek neyi? Eski eşyaların gitmesine izin verin, diyor. Tamam, o zaman. Bülent Ortaçgilciğim, çıkabilirsin. Tam da “Beni kategorize etme” derken… Düşüncelerimi dağıtan Stephanie bana söylüyor sanki, “salıverilmesinde memnuniyet duygusunu keşfedin!” Oralara henüz gelmedim, Stephanie. Bu defa ders veren bir eda ile diyor ki, “Bugünden başlayarak, 4 hafta boyunca her gün yeni bir ders alacaksın (toplam 28 ders). Her ders sana aittir ve istediğin zaman tekrar başvurabilirsin. Ve bir dersi kaçırırsan her bir ders hesabında kalacak. Böylece, geri dönmeye hazır olduğunda arama yapman gerekmeyecek. Bu aplikasyona ne kadar ödemek istediğini seçme seçeneği ile sunuyorum. Ne kadar ödediğin önemli değil, herkes gibi aynı kursa sahip olacaksın. İnsanların dürüst olduğuna ve destek vereceğine inanıyorum. Ve %100 memnun değilsen, paranı iade edeceğim.”

Sarhoş edici girdap, ruh yükselmesi, enerji serbestliği derken aramıza para konusunun girmesi iyi olmadı, şimdi. Çağın gerektirdiği hızlı duygu değişimine uyarak Stephanie ile ilgili olumsuz fikirlerimi sıralamak istiyorum ama yapmayacağım.

Sonuç olarak, hafifleyerek yaşamak güzel şey. Gerekli temizliği cep telefonumda kullanmadığım aplikasyonları/ uygulamaları silerek yaptım.

Müziklerimin hepsi hem CD olarak hem bulut olarak duruyor.

 

 

 

 


Herkes bilsin