Menu

Bir gazeteci ölmüş diyeler…

Orhan Gökdemir

 

1990’lı yılların başı. Kelle koltukta gazetecilik yaptığımız Yeni Ülke’den kısa bir aradan sonra haftalık haber dergisi Gerçek’e geçtim. Haber müdürüyüm derginin. Galiba bir köşem de var, yazıyorum. Haber merkezimizden Tevfik Taş, Yücel Özdemir ve Nuray Sancar’ı hatırlıyorum. Dergiyi neredeyse bu küçük çekirdek ekip çıkarıyor. Sadık Güleç fotoğrafçı, yanılmıyorsam henüz öğrenciliği devam ediyor. Metin Göktepe adında biri geliyor ardından, stajyer. Birlikte koşturuyoruz,

Sol dergilerin yakıtı fedakârlık. Küçük paralarla dönüyor her şey. Yemek derginin yoksul yemekhanesinde yeniyor. Çayda sınır yok ama. Habere ulaşım otobüsle. Sadık ve Metin kışta kıyamette aşkla koşturuyorlar. Birbirimizin haline bakacak halimiz yok, bakmıyoruz da zaten. Metin’in ayakkabısının altındaki deliği neden ve nasıl fark ettiğimi hatırlamıyorum. Galiba bu konuyla ilgili bir konuşma da oldu aramızda. Düzeltmek istedim. Düzeltemedim. Ama bütün bunlar onun yüzündeki gülümsemeyi hiç eksiltmedi. Hem kim söylüyor ki iyi haber iyi şartlarda yakalanır diye. Çoğu aşk işidir haberin.

Bir süre sonra Gerçek’ten ayrıldım, dönemin ünlü dergisi Nokta’ya transfer oldum. Sadık ve Metin’le zaman zaman karşılaştık sahada. Sanırım Gerçek kapanmış Evrensel çıkmaya başlamıştı. Aynı şevkle koşturuyorlardı ikisi de. O koşturmalardan birinde öldürdüler Metin’i.

“Neden” diye sormanın bir anlamı yok, bugüne bakarsanız anlarsınız. Sormayan, aramayan, koşturmayan, araştırmayan, itiraz etmeyen bir basın olsun istiyorlardı da ondan. 90’lı yıllarda bunu öldürerek yapmaya çalışıyorlardı. Namık Tarancı’yı, Metin Göktepe’yi ondan öldürdüler. Musa Anter, İzzet Kezer, Hüseyin Deniz, Ferhat Tepe, Hafız Akdemir, Uğur Mumcu, Turan Dursun’u da… Ne çok gazeteci katlettiler az zamanda. Geri kalan namusluları da bir şekilde kusup kurtuldu sistem. O sayede oluştu bu havuz medyası, bu Negehanlar, bu Rasimler, bu Kabataş yalancıları. Görüyorsunuz artık öldürecek gazeteci kalmadı, çünkü gazeteci kalmadı. Bir meslek değil artık gazetecilik, utanılası bir yafta.

22 yıl olmuş katledileli. Onca zamana rağmen hala kelle koltukta devam ediyoruz yazmaya, aramaya, tartışmaya, soruşturmaya. Çok ölümüz, çok kaybımız, çok çürümüşümüz var. Ama hala direniyor Göktepe’nin boynundaki o ucuz fotoğraf makinesi. Ve zaman meselesi, yenecek de zalimin zulmünü. Çünkü hükmü kalmadı artık düzenlerinin…

Biliyoruz bu düzen yıkıldığında o son kareyi yine yoksul bir basın emekçisi çekecek. Metin Göktepe kokacak her yanı. “Devrim” diyeceğiz o son fotoğrafa…

 

 

 


Herkes bilsin