“Dostlukların son günü”
Aytuna Tosunoğlu
Hiç kolay olmadı.
Olur mu…
34 yıllık bir ilişkinin sonu. Elin, kolun, tenin, kokun olmuş. İyi günde, kötü günde birlikte. Büyük klişelerin hepsini bir arada hayal edin. Akla ilk gelenlerden birkaçı mesela. Ne senle ne sensiz… Gülü bir gün, seni her gün…
Durumu küçümsemek amaçlı kullanmıyorum, klişeleri. Tam tersine, gerektiği yerde klişe kullanmak durumu anlatmada en verimli yoldur. Uzun yıllara dayalı bir ilişkinin sonunu edebi mektuplar aracılığı ile duyumsama çağında değiliz, artık. Yaptığımız her şey daha önce çok defalar, aynı yerlerden, farklı coğrafyadan, aynı kişisel erişim noktalarından yapıldı, yeryüzünde. Uzaya dolmuş gönderme arifesinde de 34 yıllık ilişkilerin sonu yine klişelerle anlatılabilecek: Seviyordum ama bitti.
Sigara ile olan ilişkimden bahsediyorum. Ayrıldık.
Tüm ayrılıklar gibi(!) insanın ilk şoku atlatması 5-6 güne yayılan bir acının melankoliyle birleşip sodyum alkan sülfonat tankının içinde saçlarını sokmadan yüzmesi gibi bir şey, işte. Birazcık camsil durumu çözer gibi geliyor insana. Ya da uçak motorunun kompresyon odacığında birkaç kez Denise Biellmann∗ hareketi yapası geliyor.
Hiç anlamaya çalışmayın. Aynen yukarıda yazdığım gibi oluyor.
Sonrası ise bir akıl oyunu. Sanıyorum bir ömür sürecek bir akıl oyunundan bahsediyorum. Oyunu oynadığınız kendi aklınız ve beyninizde küçük bir bölge. Biri “biz ayrılamayız” derken öbürü “benim etkinliğimi kendi amacına bağlamasana” gibi şeyler söyleyerekten saçmalıyor.
Sigarayı bırakma “savaşı” verenleri anti-depresan ilaç kullandırmaya teşvik etmek hallice bir pasta payının, sigara üreticilerinin elinden alınıp ilaç sektörüne kaydırılması için yapılmış bir numara olduğunu düşünenlerin sayısı benimle sınırlı değil. Sigara içmek sağlığa zararlıdır, kabul. Sigara içmemek için anti-depresan ilaçları kullanmak sağlığa zararlı değil midir?
İngiltere’de, 1975 yılında yapılan Dünya Sağlık Örgütü’nün konferansında Sağlık Genel Müdürü George Godber şöyle demiş; “Aktif içicilerin çevrelerindeki insanlara, özellikle ailelerine ve çocuklarına zarar verdikleri algısının yaygınlaştırılması zaruridir.” Pasif içicilik sigara aleyhtarlarının amentüsü. Çünkü, bu “pasif içicilik”in zararlı olduğu kanıtlanırsa ya da en azından öyle algılanırsa, tiryakilerin hak, tercih, tolerans gibi gerekçeleri bertaraf edilecek – biz de olan da budur. 2009 yılında bu konuda kampanya bombardımanı vardı. Üzerinden neredeyse 10 yıl geçti, sigara içenlerin sayısı düşmedi.
Yine bu platformda paylaşmıştım, sanıyorum. Henri Arvon anarşizmin felsefi temellerini tartışırken devletin yetkileri nelerdir diye sorar. Bunun cevabını ararken tanrısal misyon fikrinin bertaraf edilmesi gereklidir, der. Yani, devlete verilmiş ve bu devletin bireysel mutluluğu, herhangi bir yüksek ve aşkın dava uğruna feda etmesine izin veren tanrısal misyon fikri bertaraf edilmelidir. Ama velakin bizde devlet bir baba, bir hikmet sahibi kişi görevini de üstlendiği için “o” bilir.
Yine Arvon’a göre devletin tek varlık nedeni toplumsal sözleşmenin savunulması, bireysel özgürlüklerin savunulmasıdır. Bu rolü etkin bir biçimde yerine getirebilmesi için, devlete bir ölçüde sınırlama yapma hakkı verilir. Bütün yasaların tek manevi yaptırımının bireyin savunulmasına getirdikleri yardım olarak algınlanması gerekir. Öte yanda, ortak bir örgütlenme olmasına rağmen, insan temelde tek başına ve atomlaşmış bir varlıktır. Ve bu da şunu ifade eder: her bireyin zamanla değişmeyen bir özgürlük hakkı olsa bile toplumsal sözleşme geçici, koşullara bağlı ve değiştirilebilir bir bağdan başka bir şey değildir. Dolayısıyla, rasyonalist bireycilik, haberi olmadan ve arzusu hilafına, bağrında anarşizmi taşır.
Devlet, sürekli değişen ve yaratıcı olan Ben’in dinamizmini sınırlar. Stirner’e göre, “Devletin tek bir amacı vardır: Bireyi kısıtlamak, bastırmak, tabi kılmak, onu herhangi bir genel şeye bağımlı kılmak; Devlet, birey her şey olmadığı sürece varlığını sürdürebilir; Devlet benim kısıtlanmamın, sınırlanmamın, köleliğimin somut görünümüdür. Hiçbir zaman bir Devlet bireyin serbestçe faaliyet göstermesini sağlamayı sürekli amacı haline getirmez, bireyin etkinliğini kendi amacına bağlar.” Bu bağlamdan devamla, Devlet yabancılaşmaya içkin olan bütün kötülükleri içinde taşır demeliyim. Bir yandan yönetilenleri köleleştirir ve alçaltır. Devlet’in gücünün sadece iyiliğin hizmetinde kullanıldığını kabul etsek bile iyiliği zoraki benimsettiği için onun niteliğini değiştirir. Çünkü, “bir emir” özgürlüğün meşru bir tepkisine yolaçar. Ayrıca iyilik “emirle” gelirse “kötülüğe” dönüşür, çünkü insan onuru iyiliği özgürce ister.
Sigara ve içki yasaklarının büyük bir tahribat yaptığını düşünüyorum. Bu tahribat sadece ekonomik değil, hoşgörüsüzlüğü, toplumsal gerilimi ve gammazlama kültürünü besliyor, her türlü toplum mühendisliğine örnek teşkil ediyor. Ama, en çok hakikati tahrip ediyor.
Sevgili Selim İleri’nin ödüllü kitabı Dostlukların Son Günü adını ondan ödünç alarak sigarayla dostluğumun sonunu kayıtlara düşmek istedim. Sigarayla geçen -şimdilik belasız- uzun yıllardan sonra yerine başka bir şey koymadan bıraktım.
Tüm bu süreç bir yolculukta olduğumuzun küçük bir hatırlatması gibi algılanırsa eğer, o zaman yeme yanında yat bir durum ortaya çıkıyor. Herhangi bir eşya, yollar, denizler, çarşılar, tarlalar, taş duvar… Bizi kuşatan ne varsa, her şey, bir sonluluk içinde, insanın o büyük kaotik varoluşunu dokuyup duruyor. İnsanın sonsuzluğu işte bu karmaşa ya da çözümsüzlük. Bu çözümsüzlükten alıyoruz alacaklarımızı, bu çözümsüzlükten veriyoruz, vereceğimiz ne varsa.