Menu

Kış gelmeden bahar gelmiyor!

Demet Kavut Holly, Viyana

 

Deniz Yücel. Alman Die Welt gazetesinde çalışan gazeteci Deniz Yücel. Yaptığı bir röportaj nedeniyle “terör örgütü propagandası” yapmakla suçlanana kadar ne Türkiye’de ne de Almanya’da büyük kitlelerce tanınan bir gazeteci değildi büyük olasılıkla. Deniz Yücel, yaklaşık bir yıl süren tutukluluğun ardından Türkiye’den ayrıldı geçtiğimiz günlerde. İsmi Türkiye ve Almanya’da iki ülke arasında artan gerilimin sembolü oldu.  Aynı gün Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Zaman Gazetesi çalışanları Fevzi Yazıcı, Yakup Şimşek, Şükrü Tuğrul Özşengül’e anayasal düzeni bozmaya teşebbüs suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Bu isimler de haksız ve hukuksuzluğun, keyfi yargı kararlarının kurbanları oldular.

Tuhaf, anlaşılmaz bir film izler gibi özgürlükleri akıl ve mantık dışı bahanelerle ellerinden alınan insanların kayıp giden ömürlerini izliyoruz. Deniz Yücel Almanya’nın baskısı sonucu serbest kaldı. Angela Merkel, Yücel’in salıverilmesinin herhangi bir koşul ve karşılığa bağlı olmadığını belirtiyor ancak Almanya-Türkiye ilişkilerinin dinamiklerini tanıyanlar için tatmin edici ya da inandırıcı değil bu açıklama.

Diğer taraftan uluslararası düzeyde tepkilere neden olsa da Türkiye’de yaşayıp Türk vatandaşı oldukları için özgürlüklerine kavuşmaları baskı ya da pazarlık konusu yapılamayan yüzlerce insan gün ve gecelerini demir parmaklıklar ardında geçiriyor aylar ve yıllardır.

Sınır Tanımayan Gazeteciler ve Amnesty International, altı gazeteciye verilen ömür boyu hapis cezasını Türkiye’nin basın özgürlüğüne düşen kara bir leke olarak değerlendirdi ve uluslararası kamuoyunu, Deniz Yücel’in serbest bırakılmasından sonra, Türkiye’ye basın ve ifade özgürlüğü ve keyfi tutuklamalara maruz kalan gazetecilerin özgürlüklerine kavuşmaları konusunda baskı yapmaya davet etti.

Araştıran, sorgulayan, kirli çamaşırları ortaya döken gazetecileri sevmeyen tek hükümet Türkiye Hükümeti değil. Avusturya’da koalisyon ortağı olarak ülke yönetiminde söz sahibi olduğundan beri gazetecilere ateş püsküren aşırı sağcı Avusturya Özgürlükçüler Partisi (FPÖ) Genel Başkanı Hainz Christian Strache devlet televizyonu ORF’i kıskaca almaya çalışıyor. Seçim propagandası döneminde ORF’in en sert sorular yönelten programcısı Armin Wolf’e konuk olan ve partisinin Nazi bağlantısına yönelik sorulara tepkisel yanıtlar veren Strache geçen hafta kişisel Facebook sayfasında bu dönemin öcünü alma girişiminde bulundu. Armin Wolf’un resminin yer aldığı postada, “yalanların habere dönüştüğü bir yer var, burası ORF” yazıyor ve Wolf’un elinde tuttuğu haber kartlarının üzerinde de burnu uzamış olan Pinokyo yer alıyor. Postanın başına “mizah” başlığı atan Strache’ye koalisyon ortağı olan Avusturya Halk Partisi’nin (ÖVP) yanında Cumhurbaşkanı Van der Bellen’den de eleştiri ve uyarı geldi. Van der Bellen, temelsiz karalamaların ve bir insanı yalancılıkla itham etmenin tartışma seviyesini düşürdüğünü ve politikada yeri olmadığını söyledi ve “bir ithamın başına mizah yazılması onu mizah yapmaya yetmez” dedi.

Tartışmaların geldiği nokta ve Cumhurbaşkanının uyaran üslubu AKP’nin ilk dönemlerinde Ahmet Necdet Sezer’in verdiği tepkileri çağrıştırıyor. Türkiye, Ahmet Necdet Sezer’in ardından laik ve demokratik yapılanmasını adım adım yitirdi. Benzer bir gelişimin yaşanması konusunda bu sıralar Avusturya’da büyük endişe yaşanıyor. Nazi söylemleri meclise geri döndü. İftiralar ve hedef göstermeler, kurumları  zayıflatma girişimleri, kendinden olmayan herkesin önce ötekileştirilmesi ardından da bir cadı avına başlanması aşamaları uygulanmaya başlandı bile.

Avusturya, demokrasiyle başa gelen bir partinin milyonların hayatına mal olan bir faşizm yönetimini kurmasını izledi, hatta bunun en büyük aktörlerinden biri oldu. Acı dolu geçmişinin izlerini hâlâ taşıyan Viyana sokaklarında dolaşırken, sadece tarihin tekrar etmesinin değil belki ama büyük çabalarla elde edilen ve bugüne kadar başarıyla ayakta tutulmuş olan demokrasinin her gün biraz daha yok oluşuna tanıklık etmenin endişesi hissediliyor. Belli ki elimizdekini kaybetmeden sahip olduğumuz değerleri anlamayacağız.

 

“Anne, ne zaman bahar gelecek?

Kış gelsin de öyle, yavrum.”

Can Yücel, Maarif Takvimi

 

 

 


Herkes bilsin