Ne yapacaksın patronun cennetinde?
Orhan Gökdemir
fotoğraf: karikaturk.net
2018 yılı asgari ücreti 1603 lira. “Beğenmeyeninin eline diline dursun” ücreti bu. “Asgari Ücret tespit Komisyonu”nun taraflarından biri olan yandaş işçi sendikasının belirlediği Aralık ayı açlık sınırı bunun üzerinde. Yani verdikleri verecekleri askeri ücret, ailesi olan bir işçinin aylık gıda ihtiyacını bile gideremeyeceği bir rakam. İçine giyim, kuşamı katarsanız rakam 5 bin liranın üzerine çıkıyor.
Sorsanız neticede hepimiz Müslümanız! Peki, asgari ücreti belirlerken neden işçilere Şintoist gibi davranılıyor düşündünüz mü hiç? Piyasanın kuralıdır, burada herkes ekonominin gereklerine göre hareket eder. Ne dinin hükmü vardır burada ne milliyetin. 1603 lira verirler, beğenmezseniz eline diline dursun diye beddua ederler. Din ancak iş işten geçtikten sonra devreye girer.
Bir de galiba din egemenlere kolay yalan söyleme imkânı veriyor. Zira bir haftadır 1603 lira üzerinde tepinip duruyor AKP’liler. “AKP işçi ücretlerini uçurdu, yaşam seviyesini arşa çıkardı” diyen utanmaz yalancılar bile var.
Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu daha yaratıcı bu konuda. Dedi ki, “işçi 42 maaşıyla sıfır bir araç alabiliyor." Evet dedi! İşçi yemeden içmeden, kira ödemeden, çocuğunu okula göndermeden, otobüse binmeden, su içmeden, elektrik harcamadan, 1603 lirasını biriktirirse yapabiliyor bunu. Rıza’dan 800 bin liralık hediye kol saati alanların siyasi akrabaları söylüyor bunu. Üstelik bu sözleri Bursa'da AKP il binasında yandaş "sendika" Hak-İş'in yöneticilerine söylüyor. Yandaş sendikacılar bakana bakıp sırıtıyor. Sormuyoruz, neticede hepsi Müslüman…
Aynı gün AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın, kendisinden kadro isteyen emekçiye “Ne kadrosu yav, çalışıyorsunuz işte” demesinin arkasında da işte böyle derin bir boşluk var. “Ne demek, hepimiz Allahın kuluyuz, bütün kadrolar senin” demiyor AKP Cumhurbaşkanı. Onun dememesi bir yana, isteyen de “Müslüman değil miyiz” diye tepki göstermiyor. Çünkü burada hükmünü sürdüren şey piyasa, kapitalizm. İşçiysen işçisin, muktedirsen muktedirsin. Hem İslamın “altın çağı”nda durum farklı mı sanıyorsunuz. İki sınıf var, o gün de var, bugünde. Alt sınıfların Allahı bile zenginlerin Allahından farklı!
Mealsiz anlamadıkları için açalım: Sermaye çevreleri asgari ücretin düşük tutulmasını istiyor. Hükumet bu isteğe uyuyor. Asgari ücret sadece ve sadece bunun dışa vurumu. İşçiye asgari, en azı veriyorlar. Bu bir kural değil hâlbuki verebileceğinin en azı. Ama bu en az çok uzun zamandır bir kural. Sendikan Türk-İş, Hak-İş olunca ne yapacaksın? Muktedirin iti köpeği olmuş herkes. Hoş, geçen haftalarda amiri tarafından bayılana kadar tokatlanan emekçinin tepkilerini gördünüz, o da öyle. Çünkü din alt sınıfın üst sınıfa biat etmesini sağlıyor aynı zamanda. Bu kadar yaygın olmasındaki sihir bu.
Bir de utanmadan işçiden fedakârlık isteyenler, bekleyenler var. Ne fedakârlığı? En azdan fedakârlık olmaz. En azı vermek bir lütuf değildir. En aza minnet duyulmaz. En az hiçbir işçinin, emekçinin “eline diline” durmaz. Asgari ücret AKP’nin veya sermaye çevrelerinin işçiye verdiği bir sadaka değildir. Asgari ücret Anayasa'nın devlete yüklediği bir yükümlülük ve o çok gevelenen “sosyal hukuk devleti”nin bir gereğidir. Asıl önemlisi bunu vermezseniz işçi ölür, kendi kendini yeniden üretemez, sisteminiz paramparça olur…
İşçinin durumu içler acısı. Patronunun Allahına yalvarıp, onun cennetine gidebileceğini sanıyor. Varsayalım gitti, orada da zorla çalıştıracaklarından kuşku duyarım.
O nedenle işçi ve emekçi kendi cennetini de kendi yaratmak zorunda. Sosyalizm diyoruz buna. Uğruna savaşmaya değmez mi?
Ne yapacaksın muktedirin cennetinde, gel bu yana, örgütlen.
Ezeli ve ebedi şarkıcımız Ajda Pekkan’ın bir şarkısıyla bağlayalım öyleyse. Bütün muktedirlere gelsin:
Eline gözüne diline de dursun
Buraya kadar sana uğurlar olsun
Elini veren kolunu kaptırır da
Sonunda iyi gülen hep sen olursun…