Menu

Devrim kokusu: Yeni bir sıçrama ihtimal dâhilindedir

Orhan Gökdemir

 

Araştırmada kapı kapıyı açar. Merakın varsa açılan kapılardan ilerlersin. Kütüphanede okunmayı bekleyen epey İran tarihi kitabı vardı. Fakat güncel gelişmelerin ağırlığı bir türlü o dinginliğe izin vermiyordu. Serhat Öztürk’ün “Şiraz”ını o arada okumaya fırsat buldum. “Halep”, “Tiflis” ve “Selanik”ten sonra hayli kasvetli bir şehir profili çiziyor Öztürk. Bunda İran’la bağımızın zayıflamasının etkisi var kuşkusuz. Ervand Abrahamıan’ın “Modern İran Tarihi”ne geçmeme fırsat yarattı bu. Hala elimde. Modern Türkiye Tarihi ile büyük benzerlikler taşıyan bir tarih bu. Farkı yaratan şeylerden biri petrol. Bizde petrol yok, onlarda var. Dolayısıyla emperyalizmle ilişkileri daha dolaysız, daha görünür. Fakat İran’a ilgimizi yitirdiğimiz uzun bir dönem var. O dönem nedeniyle birbiriyle bağımsız coğrafyalardan söz ediyormuş gibi davranıyoruz. Oysa İran, Türkiye ve hatta Rusya kaderleri çok benzer, tarihleri çok iç içe ülkeler.

 

Handan “1908” Devrimi’nin yıldönümünde yazmamı isteyince döndüm İran tarihine. Bizden önce İran’dadır. 1904’te başlayan olaylar 1905’te büyük bir ayaklanmaya dönüşmüş, 1906’da İran Anayasası ilan edilmiştir. İnkılab-ı Meşrutiyet, Anayasa Devrimi’dir. İran halkları bu devrimle aşağı-yukarı bu topraklarda hüküm sürmüş 2500 yıllık mutlak bir monarşiyi, bir süre ortadan kaldırmayı başarmıştır.

İran üzerinde esen bu devrimci rüzgârda Osmanlıda 1976’da Kanun-ı Esasi’nin ilan edilmesinin rolü büyüktür. Osmanlı Aydının başarısıdır anayasa. Bu uğurda verilen mücadeleler, Abdülhamit'in anayasayı önce kabul edip sonra rafa kaldırması İran’da fırtınalar estirmiştir.

Abdülhamit, Meclis-i Mebusan'da locasında, 1908

İran anayasa fikriyle dalgalanırken aynı anda Rusya’da devrim patlak vermiştir. Papaz Gapon önderliğinde 100 bini aşkın işçi Çar’a dilekçe vermek için Kışlık Saray’a yürümektedir. Çar II. Nikola, kendisinden yardım istemeye gelmiş bu silahsız işçi topluluğuna ateş açtırmış, binden fazla işçi öldürülmüştür. Düşenler arasında Bolşevikler de vardır. Tahran’da ve Moskova’da aynı çığlık duyulmaktadır: Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!

Üç yıl sonra aynı çığlık bu kez Selanik ve İstanbul sokaklarındadır. Rusya ve İran’dan esen rüzgârlar, Büyük Fransız Devriminin devrimci ruhuyla birleşmiş, sarayın duvarlarını yerle bir etmiştir. "Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet" diye yürümektedir kalabalıklar İstanbul’da. Selanik’te, "Liberte, Egalite, Fraternite" diye yankılanmaktadır. Cumhuriyete, Sosyalist Devrime giden yollar böyle açılmıştır. Kapı kapıyı açar, merakı olan halklar açık kapıları aşarak ilerler. Bizler bir anlamda geçen yüzyılın ilk 10 yılındaki o büyük devrimci dalganın ürünleriyiz.

Ne tuhaf; bizdeki İslamcılık da Türkçülük de aslında bugünkü haliyle 1908 devriminin içinden çıktı. Cumhuriyetle aynı ortamın, aynı hürriyetin ürünü oldular. Fakat bunlar, Cumhuriyet’e ve 1908 devrimine hep şaşı baktılar. Devrime yol açan 31 Mart gerici ayaklanması onlar için devrimden daha ilham verici oldu.

 

“Geçen yüzyılın sonunda üç ülkeyi de gerici bir dalga vurdu. İran’da İslam devrimi oldu, Türkiye’de 12 Eylül cuntası Cumhuriyeti yıktı ve yüzyılın sonuna doğru Rusya’da sosyalizm çözüldü. O gerici dalganın artçı sarsıntılarıyla boğuşuyoruz hâlâ. Tarih böyledir, gerilir, kasılır, sıçrar, durur, geriler. Sonra gücünü toplayıp tekrar sıçrar.”

 

Pek çok “yenilik” getirdi hayatımıza 1908. Bilim onun açtığı kapıdan ülkeye sızdı. Basın yayın da öyle. İslamcı Beyanü’l Hakk, İslam Mecmuası, İslam Dünyası, Ceride-i Sufiyye, Ceride-i İlmiyye, Mahfil 1908’in getirdiği hürriyetle hayat buldu. İstanbul ve Selanik’te tarih ve sosyoloji eksenli Türkçülükler türedi. Türk Yurdu, Genç Kalemler, Yeni Felsefe Mecmuası, Türk Sözü, Türk Duygusu, Büyük Duygu bu dönemin yayınları. Sosyalizm de 2. Meşrutiyet’in paltosundan çıktı. Selanik’te yayınlanan Amele dergisi bir başlangıçtı. İlk 1 Mayıs da orada kutlandı. İstanbul’daki muadili İştirak’ti. Osmanlı evrim teorisiyle de bu dönemde tanıştı. Batıcılık, ilericilik ve gericilik gibi kavramlar Abdullah Cevdet’in İctihad dergisinin getirisiydi. İctihad kadın haklarını ve ailenin modernleşmesini savundu, medreseye karşı tavır aldı, laik bir toplum anlayışını savundu. Arap abecesinin Latin abecesi ile değiştirilmesi, uluslararası tartı ve ölçü sisteminin benimsenmesi de İctihad’da tartışılmıştı ilk. Müthiş bir devrimci sıçramadır.

1908 ile1918 arasındaki 10 yıl hem bir iç savaş hem de Osmanlının uzun cihan harbiydi. Bu arada Osmanlı düşünce dünyasında o güne kadar tanık olunmadık devrimci dönüşümler yaşanmıştı. Bu yeni düşünceler gerçekleşmenin yolunu arıyor, kendisine bir yol açmaya çalışıyordu. Örneğin Türkçülüğün İttihat ve Terakki’nin yarı resmi politikasına dönüşmesi devrimden hemen sonra başlayan Balkan Savaşları ile mümkün oldu. Teşkilat bu dönemde liberalizmden müdahaleci bir ekonomiye, İngiliz hayranlığından Alman yandaşlığına hızlı bir dönüş yaşadı. 1908 ile zincirlerinden boşalmış bütün hareketler, İttihat ve Terakki’nin üzerine yıkılıyordu.

Sonra her üç devrimin üzerine de hışımla geldi monarşi. Kanlı çarpışmalar oldu va zamanın saati durdu.

Öyle zannettiler. 1917’de Rusya Sosyalist Devrimle ışıldadı. Türkiye’de Cumhuriyetin ışığı parıldadı. İran ise Rıza Şah’ın demir yumruğu ile tanıştı.

Şunun için not ettim bunları. Geçen yüzyılın sonunda üç ülkeyi de gerici bir dalga vurdu. İran’da İslam devrimi oldu, Türkiye’de 12 Eylül cuntası Cumhuriyeti yıktı ve yüzyılın sonuna doğru Rusya’da sosyalizm çözüldü. O gerici dalganın artçı sarsıntılarıyla boğuşuyoruz hâlâ. Tarih böyledir, gerilir, kasılır, sıçrar, durur, geriler. Sonra gücünü toplayıp tekrar sıçrar. 1908 Devriminin üzerinden yüzyıldan fazla bir zaman geçti. Yeni bir sıçrama ihtimal dâhilindedir.

Devrim gericilikten bunalmış toplumların çıkış kapısıdır ve belki de bütün insanların mutlu olduğu tek zaman aralığıdır.

Kahrolsun istibdat öyleyse ve yaşasın hürriyet!

 

 

 

 


Herkes bilsin