Menu

Beauvoir ve Sartre

Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre 26 Haziran 1970’te Paris’in bulvarlarında La Cause du peuple'ü (Halkın Davası) satarken tutuklanırlar ve buna çok memnun olurlar...
 

22 Mart 1968’de Beauvoir radyodan Nanterre’de bir ayaklanma olacağını öğrenir. Derslerini keserek eve döner ve Sartre’ı arar. Kampus 3 gün boyunca protestolar sebebiyle kapalı kalacak, öğrencilerin sözcüsü Cohn-Bendit Sorbornne’da disiplin kuruluna gönderilmesine karar verilecektir. Polis Cohn-Bendit’i destekleyen öğrencileri tutuklamak istemekte, Sorbornne’un girişindeki barikatları zorlamaktadırlar. Sartre ve Beauvoir Cohn-Bendit’i destekleyen manifestoya imza atarlar. Beauvoir olaylar karşısındaki duygularını “Tüm gençliğim boyunca 68’li yıllarda böyle bir birlik ve manifesto düşleyememiştim” diye ifade eder. (Simone de Beauvoir, Yaşamı, Felsefesi, Eserleri, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, s.39)           

Cohn-Bendit

Fransa’da Paris'in banliyölerinden Nanterre'de bir grup üniversitelinin isyanı olarak başlayan dalga, 1968 baharında 'Enrages' gibi üniversiteli grupların sıradışı eylemleri, Mayıs 68'e giden sürecin fitilini ateşler. Fransa açısından 68'in en temel özgünlüklerinden biri, işçilerin mücadeleyi güçlü şekilde sahiplenmesiydi. Nantes'deki genç işçiler, "Eğer öğrenciler hükümet üzerinde baskı kurma gücüne sahipse, o zaman işçiler de hükümet üzerinden baskı kurabilir" deyip greve katıldı. 13 Mayıs'ta 3 bin kişi iş bıraktı. 9 gün içinde sayıları 8 milyonu geçti.(Meral Çiçek, 21.1.2012, www.politikart.blogspot.com)

 

68'den sonra siyasi iktidar, kimi zaman örtük, kimi zaman da açıktan bir faşizm ile varlığına yönelik tehdit olarak gördüğü radikal sesleri susturmak için elinden geleni yapıyordu. Mayıs 1970'de, Proleter Sol'un yayın organı niteliğindeki La Cause du peuple gazetesinin iki yayımcısını tutukladığında, Jean-Paul Sartre, gazetenin başına geçti. Sartre'nin bu tutumunu sadece dayanışma çerçevesinde değerlendirmek çok yerinde olmaz. Zira Fransa devleti yayıncıları hapsederken, en fazla da onların 'marjinalliği'nden cesaret almıştı. Genel toplum içinde adı pek de bilinmeyenleri susturmak, hapsetmek ne de olsa kolay. Sartre ise gazeteyi bizzat sahiplenmekle çok bilinçli bir şekilde mahkemelere 'Hodri meydan!' dedi. Amacı yargılanmaktı. Çünkü bu şekilde basın özgürlüğünün ayaklar altına alan devletin baskıcı karakteri deşifre edilecekti.

Sartre ve de Beauvoir ile birlikte Paris sokaklarında La Cause du peuple satan çok sayıda ünlü isimden biri de, 'Değişen Dünyanın İnsanları'nın yönetmeni François Truffaut idi. 1973'te Oscar'ı kazanacak olan Truffaut, yasaklı örgütün yayınını sattığı gerekçesiyle polise ifade verdiğinde, ne Maoist ne de 'Pompidoliste' olduğunu vurguladıktan sonra, şunu söyledi: "Ancak sansürün her türlüsüne karşı mücadele etmek benim için bir görev, bir zorunluluk. Bu mücadeleyi Sartre ile birlikte vermek ise benim için bir onurdur." (Meral Çiçek, 21.1.2012, www.politikart.blogspot.com)

          

Beauvoir ve Sartre 26 Haziran 1970’te Paris’in geniş bulvarlarında La Cause du peuple ‘ü (Halkın Davası) satarken tutuklanmayı başarırlar ve buna çok memnun olurlar. Karakolda kısa bir sure tutulduktan sonra serbest bırakılırlar. “Ben Sartre’dan iki dakika sonra çıktım, sokağın başında buldum onu, çevresini gazeteciler sarmıştı, mikrofonlara konuşuyordu. Ben de konuştum” (Tout compte fait – İyi Düşününce)…(Simone de Beauvoir – Özgürlüğü Yazmak YKY Genel Kültür Dizisi (s.79-80-81)

      

                

Sartre ve Beauvoir'ın Paris caddelerinde gazete satarken görüntüleri ve tutuklandıktan sonra bindirildikleri polis aracında yapılan söyleşi;

 

 

 


Herkes bilsin